| |
4. Murad kafası!
Genç bir insanın sokağın ortasında birkaç kişi tarafından dövüldüğünü gördüğünüzde ne yaparsınız? Tabii ki normal bir insanın göstereceği ilk tepki şudur: Kavgayı ayırmak. Çünkü dört beş kişinin bir olup tek bir kişiyi dövmesi, ne hakkaniyete ne mertliğe sığar. Şu anda bu satırları okuyan insanların belki de büyük bir bölümü, hayatında tanık olduğu böyle bir kavgayı ayırmak için elinden geleni yapmış ve belki de bu yüzden dayak yemiştir, risk almıştır. Çünkü bu davranış, insani bir reflekstir.
SABAH'ın bugün sürmanşetinde fotoğraflarını gördüğünüz olaydan söz ediyorum. Beyoğlu Emniyet Amirliği'nin bulunduğu sokakta, bir genç, karakolda görevli sivil polisler tarafından öldüresiye dövülüyor. Tesadüfen oradan geçen bir gazeteci de resimlerini görüntülüyor. Etraftaki insanlar olayı kanıksamış bir ruh haliyle seyrediyor. Büyük ihtimalle, Beyoğlu'nun arka sokaklarında yaşayan, evsiz barksız bu genci tanıyorlar. Belli ki o genci kendi habitatlarında istemiyorlar. İhtimal, aynı genci karakol polisleri de tanıyor. Herhalde hiç tanımadıkları bir insanı, sokaktan geçiyor diye öldüresiye dövecek halleri yoktu.
Fakat işte tam bu noktada, ortaya bir soru çıkıyor: Yurttaşların "can emniyetinden" birinci derecede sorumlu olan güvenlik memurları, sırf o genci tanıyorlar diye, sırf o çevrede bulunmasını istemiyorlar diye ve belki de birkaç defa kendisini uyardıkları halde uyarılara riayet etmedi diye, cebinde Türkiye Cumhuriyeti hüviyetini taşıyan bir insanı dövme hakkına ve yetkisine sahip olabilirler mi? Olamazlar! Kaldı ki bir turisti bile dövmeye hakları olamaz. Burada, insan hakları ve hukuktan söz etmeye gerek dahi görmem! Devletin güvenlik memurları, dayak memuru değildir! Bu topraklarda, 4. Murad'ın zaptiyeleri de köşe başlarında yakaladıkları "berduşları", içkicileri ve serkeşleri sopaya yatırıyordu. Ama o zaman hukuk yoktu. İnsan hakları yoktu. Ferman padişahındı! Şimdi ferman kimin o zaman? Güvenlik memurlarının mı, amirlerinin mi, çok mu sinirlenmişler, sinirlerini dayakla mı yatıştırabiliyorlar ancak?
Üzücüdür ki, hayatlarımız değişiyor, bindiğimiz arabalar, uçaklar, seyrettiğimiz televizyonlar, giydiğimiz cicili bicili elbiseler, kibarlık sözlerimiz, saygın ilişkilerimiz göz kamaştırıyor ama kafalarımız değişmiyor. Bırakın o çocuğun garip olmasını, berduş olmasını, büyük ihtimal hapçı, tırtıkçı falan olmasını, azılı hırsız ve sabıkalı bile olsa, sokak ortasında dövülmesinin en küçük bir izahı bulunamaz. Polis, suçluyu yakalayıp adalete teslim etmekle yükümlüdür. Cezalandırmakla değil!
Bu dayağı içine sindirenler hatta savunanlar da çıkabilir. Suç çetelerinin İstanbullu'ya yaka silktirdiği herkesin malumu. Ama suç çetelerinden ikrah getirdik diye, sokak ortasında polis dayağına "eyvallah" dersek 4. Murad çağına döneriz. Yarın bir başka "emniyet ekibi", kendilerini çok sinirlendirdiği bahanesiyle evladınızın kafasını gözünü yararsa, kimi kime şikayet edebilirsiniz? Hadise, yalnızca hukuk ve insan hakları olayı değil, insanın bir berduş için bile içinin sızlayabilmesi meselesidir.
|