TRT 'Yurttan Sesler' yazısı
Boşnak yazar Mehmet Selimoviç ' Derviş ve Ölüm' romanını yazış gerekçesi olarak yürek yakan bir vaka anlatır: İkinci Dünya Savaşı bitiyor, komünistler Yugoslavya'ya hakim oluyor. Selimoviç de Marksist bir aydın. Partizan birlikleri askeri, siyasi ve idari işleri yürütürken kendisi idealist bir sosyalist olarak konuşmalar yapıyor, seminerler veriyor. Tam da bu sırada kardeşi tutuklanıyor. Bir partizan birliği ile beraber yağmalama işine karışmakla suçlanmaktadır.. Selimoviç hiç oralı olmuyor. 'Kardeşim de olsa böyle bir namussuzluk yapmışsa canı cezasını çeksin' deyip susuyor. Kardeş suçlu bulunup idam ediliyor. Ancak sonra anlaşılıyor ki adamın iddia edilen suçla en küçük bir ilgisi yoktur. Bu gerçeği öğrenmek üstadı kahrediyor. Osmanlı döneminde geçen Derviş ve Ölüm romanında başkahraman Mevlevi şeyhinin kardeşi de aynı şekilde suçlanmış ve haksız yere öldürülmüştür. Yazarın yaşadığı kahredici olay insanlığa dünyanın en derin ve en insani romanlarından birini kazandırmıştır. Bu öyküyü hatırlamama yol açan benzer bir olay yaşadım. Tabii bu kadar ölümcül değil. Roman yaratmaya yetmez ama güncel bir konuyla ilgili suskunluğumu bozmamı meşrulaştırır. Konu TRT Genel Müdürlüğü.. RTÜK tarafından seçilen adaylardan biri, Selimoviç'inki gibi ana bir olmasa bile kardeş derecesinde yakın akrabam ve dostum Muhsin Mete.. Yakınlığımızdan ötürü değil, bir yüksek bürokrat olarak lekesizliğine, ehliyetine inandığım ve kurumda ömrünü geçirmişliğini önemsediğim için kendisini TRT'ye en uygun Genel Müdür adayı saydığım halde köşemi şahsileştirmemek kaygısıyla bu yönde tek kelime yazmadım. Yalnız, tavsiyemi akrabalık hissi ile yapılmış telkin saymayacak tanıdıklara önermekle yetindim. Ancak bu işlerin böyle nezih tavırları kaldırmadığını da bilmez değilim. Dayısı kavi olan tercih edilir. Üstelik Muhsin Mete muhafazakar olmasına rağmen şimdiki iktidar dahil herhangi bir hükümet için ' kullanışlı bürokrat' da asla değildir. Kendisini tayin edene yaranma kaygısı olmaz, işini iyi yapmaya bakar. Sonuçta başka tercih yapıldı. Köşemi şahsileştirmemek için değinmedim ama vicdanımda bir eziklik de oluştu. Zira siyasetin adaleti ve ehliyeti gözetemediği bu yarışta sessiz kalışım belki haksızlık karşısında susma anlamı da taşıyordu. Bu arada, yayından sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yaptığı TRT'nin bazı dini programlarına yönelik irticasavar tepkileri önemsememiştim. Onların, şahsen bin bir işini eleştirdiğim iktidara yönelik anlamsız ve yanlış muhalefet tarzının uzantıları olduğunu düşünüyordum. Şimdilik 28 Şubat'ın biraz karikatüristik bir uyarlaması gibi duran bu irticasavar muhalefetten TRT'nin payına düşenleri de basite alıyordum. Meğer gerçekten de ' doğuştan' basitmiş! TRT batık, parası yok. İzleyici çekmek için gazetelere vereceği ilanların da bir işe yarayacağı yok. Zira yönetim boşluğu olduğu için ortada izleyici çekecek iddialı program da yok. Böyle bir ortamda olmayan TRT parasından gazetelere verilen ilanların kurum için hiç ama hiçbir anlamı yok. Muhsin Mete bu yönde biraz tasarruf için kısmen kısıtlamaya gidince ilk atış geliyor: TRT şeriat yayını yapıyor! O arada tabii bazı yerler ve yüksek rakımlı tepeler gözlerini dört açıyor ve otomatik irticasavar sistem devreye giriyor: - Vay, ne yapıyorsun, hop, şişt! Merak ediyorum: Bu ülkede -AB himmetiyle daha da gelişerek- devlet çarkı içinde pek çok bölücü etkinlikler gerçekleşiyor. Böyle sayısız olay için bir sürü ihbarlar yapılıyor. Şimdiye kadar cezaevi sakini hayli bölücü militanı hastalık yüzünden affeden, sonra onların iyileşip tekrar örgüte katıldıklarına dair yayınları da gören yüksek tepelerin acaba ayrılıkçı unsurlara yönelik takibini belirten yazışmaları olmuş mudur? Eğer olmuşsa bunların muhatapları lütfen insaniyet namına tarafıma birkaç örnek yollasınlar da yüksek tepelere suizan beslemekten kurtulayım. Burası Türkiye! TRT ' Yurttan Sesler' korosunu dinlediniz..
|