Aliye...
30 yaşlarında bir kadın o... Kocası, ayrılmanın intikamını ona iki çocuğunu göstermeyerek alıyor... "Dünyanın kaç bucak olduğunu görmeli..." diyor, "Beni terk edip gitmenin, evliliği yıkmanın bedelini ancak çocuklarını görmezse öder... İşsiz kalsa, evsiz kalsa, bensiz kalsa anlamaz... Çocuklarını görmeyince anlar... " Aliye'nin öyküsünü Türkiye'de her hafta 15 milyona yakın insan izliyor... 15 milyon insan, Aliye'yle, Sinan'la, doktor Deniz'le hatta İkbal Hanım'la kendini özdeşleştiriyor... Arda'nın ve Ayşe'nin yaşadıklarında çocuklarına daha bir sıkı sarılıyor... Dün dizinin senaristiyle uzun bir öğle yemeği yiyorum... Takma isimle yazdığı için, izin almadan ismini vermek istemiyorum senaristin... Aliye'nin Sinan'la evliliğinden, doktor Deniz'le birlikte olmaya hazır hissetmediği aşkına, kendisinden kaçırılan iki çocuğunu görememesinden, kaynanası İkbal Hanım'a kadar geniş bir coğrafyada Aliye'yi konuşuyoruz... Görüyorum ki, Aliye aslında senaristin kafasında değil tüm Türkiye'de evlerde yaşamaktadır... Görüyorum ki, bir kadından alınabilecek en kötü intikam, onu işsiz bırakmak değildir... Onu evsiz bırakmak değildir... Onu aşksız bırakmak değildir... Kadın onların hepsini, bir süre sonra bir şekilde bulacak ya da idare veya ikame edecektir... Bir kadının katlanamayacağı tek şey, çocuğundan koparılmaktır... Bunun ezikliği felaket, yıkımı korkunçtur...
 Öğreniyorum ki, Türkiye'de boşanmakta olan bir kadını çocuklarından kopartacak ölçüde barbarlaşılması, vakayı adiyedendir... Birçok erkek, karısından o en büyük intikamı almak için, çocukları bilinmeyen bir yere götürmekte ve kadına göstermeyerek ondan en acı intikamı almaktadır... Babanın bir meçhule götürdüğü çocukları, boşanmış annenin bulması dünyanın en zor ve tehlikeli işlerinden biridir... Polisin ya da bir başka kolluk gücünün, çocukları kaçıran adamı bulmak ve anneye teslim etmek gibi bir görevi maalesef yoktur... "Adamın hangi cehenneme gittiğini," kadın tek başına araya araya bulmak zorundadır... Ancak bulduktan sonradır ki, icra memuru talep edip, babanın evine gidebilsin... Gitse bile, o sırada çocukları evde bulmak zorundadır ki, alıp getirtebilsin... Kös kös eve dönmesin... Eve kös kös döndüğünde, ertesi günü adam yeniden çocukları bir başka meçhule kaçırmasın...
Bir kadından böyle bir intikamı bir erkek nasıl ve niye alır?.. Terk edildiği için mi?.. Erkeklik gururu ezildiği için mi?.. Aldatıldığı için mi?.. "Bana yar olmadı kaltak görsün gününü" düşüncesi tüm benliğini kapladığı için mi?.. Hangisi böylesi bir barbarlığın vesilesi olabilir?.. Küçücük bir çocuk bilinçli olarak nasıl annesiz ya da babasız bırakılabilir?.. Nasıl bir vahşet, nasıl bir barbarlıktır bu?.. Anlıyorum ki, Sinan tipindeki kocaların çocuklarını Aliyeler'e göstermemek için, başka yolları da vardır... O yollardan biri de iffetsizlik suçlamasıdır... Aylar ve yıllar sürecek boşanma davası esnasında, erkek kadının iffetsizliğini iddia ederek, çocuğun velayetini alabilmektedir... Sonra da isterse, yasalardaki boşluklardan yararlanarak uzun bir süre çocukları anneye göstermeyebilmektedir... Dün öğrendiklerim, pislikler hakkında hayatta halen ne kadar az şey bildiğimi gösteriyor bana... Ben, kadının babaya karşı çocuğunu kullandığını bilirim... Çocuk üzerinden, adamları bir o yana bir bu yana oynattığını da yaptığım bunca programda görmüşümdür... Ama annesinden kaçırılan çocukların bu kadar çok olduğunu, her kadının aslında bu müthiş korkuyla yaşadığını bilmiyordum... Aliye'nin öyküsünde bir kadının gizli kalmış, üstü örtülmüş en büyük korkularının geniş coğrafyasında yolculuğa çıktım dün...
|