 |  |
  |
|
Gecenin matemini ruhuma örtüp sarayım
İstanbul'un en 'terbiyesiz' saatleri. Sabaha ne kalmış ki şurada? Kirli, yorgun, derbeder sokaklar, alkol kırmızısı yüzleriyle yalpalayan sarhoş adımlarını sırtlıyor. Tarlabaşı Bulvarı baştan uca, kadınmış gibi giyinen (soyunan), yalan işveli, sahte cilveli dönme suretlerbedenlerle bezeli.
Sataşkanlar Bela karşılamaya da, yaratmaya da tetik durup, hazrol bekleyen her yaştan delikanlı ya da 'adam', kah tekil, kah kalabalık duruyor her köşede. Bekleşiyor, yürüyor, çark çekiyor, naralanıp, küfredip, sırnaşıp sataşıyor sağa sola.
Sokulgan ve tedirgin Sokak kedileri gibi sokulgan ve bir o kadar da diken üstünde sarı taksi şoförleri omuzlarını kısıp, gözlerini dört açarak, müşteriye amade, baş belalarına ricata hazır halde, aralık kapıyarım debriyaj bekleşiyor yol kıyılarında.
Usulca gezen gözler Bir adam... ki; o benim diyelim. Yama tutmaz uykusuzluğuna çare diye, bu sokakları, biraz da tebdil kıyafetlerde adımlamakta. Kafası yün bereli. Gözünde geceden de kara gözlükler . Tarassut edip, insan-olay laboratuarında gezdiriyor gözlerini usulca.
Gelsene!.. Gördüklerinden olsun yorgun düşe de, gide sıza kala yatağında bari. Lakin ne mümkün? Gizlenmişliğin rahatlığına çivi olup batan bir ses haykırıyor ardından: - Gelsene.. Geçsene içeri. Hep film gibi çekmek olmaz. Biraz da kendin için gör de yaşa hayatı!..
"Feylasof" Gece işçiliğinden, komilik, erketelik, fedailikten semire büyüye, köhne pavyon işletmeciliğine ulaşmış, sokak arası hiyerarşisinde üst rütbelere tekabül eden bir pozisyon öznesi bu. Halinin sanal apoletleri kuşatır öylelerini. Türdeşi her Beyoğlu yetişmesi gibi, 'feylasofluk' sızıyor sözlerinden onun da.
Teslimiyet "Yanlış gördün. Karıştırdın. Ben, o her kimi sandıysan o değilim" demek, gece adamlarının zehirli zekasını hiçe, derinliklerini sığa saymak olur, ayıp oğlu ayıp olur. "Amma da tanıdın, bravo valla" falan yaltaklanmasını da kendine yakıştıramıyor insan. Teklife çaresizce teslim kaçınılmaz oluyor.
Bir avuç İşte içerideyim.. Kamerasız gözlerimle gördüğüm; mavimsi-yeşilimsi yanan fosfor lambanın, bilim kurgu filmi yüzlerine döndürdüğü bir avuç insan suratı. Loşluğa göre kendi kendini ayar eden gözbebekleri, ardından siluetten gerçek cismine bürünen tip tip tipler.
Mesel ve masal Saçmalık denecek kadar yanlış yere kurulmuş o 'güya sahne' nin üstünde her nevi sesi çıkarmaya planlanmış ucuz ama marifetli bir org. Orgun başında; müzikle, klavyeyle irtibatı itibariyle; at kulağı-gramofon iğnesi mesel ilişkisinden bile aykırı bir adam durmakta.
Kazık şarkı Lakin mahir parmakları var adamın. Şaşırtıyor ve hayran bıraktırıyor. Akorları da doğru, bastığı sesler de. O oradan tuş üstü gezintiler yapıyor parmak parmak, bu yanda bir masaya davetlenmiş bir 50 yaş kadını, cılız ama yakıcı sesiyle, orgcuyla aynı doğrulukta okuyor epey 'kazık' bir parçayı: "Gecenin matemini ruhuma örtüp sarayım. Gittin artık, seni ben nerde bulup yalvarayım?"
Ne içerdiniz? Sonra bir başka kadınlar da gelip, selam verip, saygıyla oturuyor yanı başıma. Mekan mekan olalı bir masaya ilk kez "kons" yapmak değil, dert anlatmak adına çöreklendikleri ne kadar belli. Ve yine, belki de ömürlerinde ilk kez; bir 'müşteri' nin içki ısmarlama talebini; "Estağfurullah, o da ne demek?" şeklinde olabildiğince komik, alabildiğince ciddi reddediyorlar.
Anlayın işte 20'li yaşlarını 30 yıl kadar önce geride bırakmış, oğul, kız ve hatta torun sahibi kadınların 20 milyon liraya akşamdan, sabah saatlerine konsomatrissolistlik yapması ne demekse, o demek anlamına anlayın neler söylemiş olabileceklerini.
Odun taklidi Derdi, gücü, problemi, ağlayışı, yakarışı, haykırışı, sıkıntısı, bunalımı, isyanı nedir, nelerdir böylesi kadınların; tahayyül gücünüze emanettir dostlar. Duvar gibi okuyup, odun taklidi yapan çıkarsa, onlara kızıp kırılmadan ufacık bir tüyo vereyim: "Durumları beter arkadaş. Durumları BE-TEEEER!.."
|