Cari açık kafaları karıştırıyor
Ödemeler dengesi verileri ile ilgili her açıklama sonrası dikkatler yeniden cari işlemler açığı üzerinde yoğunlaşıyor. Son üç yıldır giderek artan cari işlemler açığı, bazı çevrelerde "ciddi sorun" olarak nitelendirilirken, bazıları ise "finanse ediliyor" gerekçesi ile üzerinde fazla durmuyor. Son olarak, Johns Hopkins Üniversitesi Profesörlerinden Steve Hanke, Yased'in düzenlediği toplantıda yaptığı konuşmada "yeni bir krizin ufukta olabileceği" konusunda kamuoyunu ikaz etti . Steve Hanke'yi uzun yıllardır tanırım. Dalgalı kuru sevmeyen, para kurulu sisteminin bize benzer ülkelerde daha yararlı olduğuna inanan bir iktisatçıdır. Türkiye için "kriz ikazına" neden gerek duyduğunu kendisine sorduğumda, "verilere baktım, ödemeler dengesi ve döviz kuruna ilişkin rakamlar buna işaret ediyor" dedi. Ayrıca, 2006 yılında resmi uygulamasına geçilecek enflasyon hedeflemesine dayalı para politikasının reel faizleri yüksek tutacağına inanıyor. Son dört yıldır bollaşan uluslararası likiditenin de, ABD'nin son faiz arttırımları nedeniyle azalış göstereceğine, bunun ise gelişen pazara sahip ülkeler için sorun oluşturacağını belirtiyor.
Gerçeği unutmayalım Cari işlemler konusundaki gerçeğin altını bir kez daha çizelim. Cari işlemler açığı ya da fazlası şeklindeki dengesizlikler belirli bir zaman sonra çözümlenir, dengesizlik giderilir. Geçmişte bunun bir çok örneği görülmüştür. Cari işlemler dengesizliğinin kontrol altına alınması iki şekilde olur. Birincisi, uyum "kaliteli ve az acılı" şekilde sağlanır . Büyüme normalleşir, döviz kuru görevini yapar, yapısal değişim ve kaynak dağılımı dengeyi sağlar. Bir başka seçenek ise, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının cari işlemler açığının kapanmasında " geçici" bir görev üstlenmesidir. Yabancı sermaye akımının sürdürülebilmesi, açığın kapatılmasına bağlıdır. İkinci tarz uyum kalitesiz olur . 1994 ve 2001'de yaşadığımız gibi, döviz kurunun dalgalanma boyu fazlalaşır. Dış portföy yatırımcıları ya durup beklemeyi tercih ederler, ya da fikir değiştirip giderler. Kriz ortamı oluşur. Büyüme bu gelişmelere olumsuz tepki verir. Bu iki uyum sürecinin ne anlama geldiğini bilenler, cari işlemler açığının boyutlarını ve ileriye dönük gelişmelerini bu çerçevede yorumluyorlar. Türk ekonomisinin önemli değişiklikler geçirdiğini kabul etmekle birlikte, cari açığın anlamını ve uyumunun nasıl gerçekleşeceğini irdeliyorlar. Özellikle, YTL'nin 2005 yılında hızlanan değer kazanma sürecinin aynı hızla devam edemeyeceğinin bilincindeler. Sepet bazında reel efektif döviz kuru Ekim 2005'de, 2002 yıl sonuna göre, yüzde 32 oranında değer kazanmış . Bunun yarısına yakın kısmı (yüzde 15,3 puanı), 2005 yılının ilk on ayında gerçekleşmiş. Bu sürecin, verimlik artışı, ya da finanse edilebilirlik niteliği ileri sürülerek devam edebileceğine inanmak biraz safdillik olur. Uyum, eninde sonunda gerçekleşecek ve açık kapanacaktır . Uyumun kaliteli olmasını hepimiz arzularız . Yumuşak bir inişle, kriz çıkmadan, büyüme eksi değerlere düşmeden uyumun sağlanmasını isteriz. Ancak bu, istemekle ya da umut etmekle olmuyor. Durumun ciddiyetini kavrayıp, özelleştirecek mallarımız bitmeden veya yabancı yatırımcılar fikirlerini değiştirmeden önce gereğini yapmamız şart. Bu yapılmaz ve "açık zaman içinde finanse ediliyor ya da dalgalı kur bu işi çözer" gibi yaklaşımlara sığınarak soruna çözüm bulamazsak, Prof. Steve Hanke gibi diğer yabancıları ürkütmeye devam ederiz . Bir sorun çıkarda uyum "sert" olursa, AB ve IMF gibi kurumların "biz size önceden söylemiştik" yaklaşımları ile işin içinden nasıl sıyrıldıklarını da hüzünle seyrederiz.
|