Hamit orta sahaya
Playoff'un ilk maçında İsviçre karşısında sergilediğimiz futbol ve aldığımız netice ile tam bir hayal kırıklığı yaşadık. Fizik-kondisyon, yüksek tempo, yardımlaşma, pres, kolektif uyum, hücum ve savunma prensiplerini birlikte uygulamak gibi günümüz futbolunun istediği ilkelerin tümünde İsviçre bize üstünlük sağladı. Saha içi üstünlüklerini bir de üst düzey motivasyonla birleştirince varlık gösteremedik. Rakip pres karşısında organize olamadık, topla buluştuğumuzda ikili-üçlü sıkıştırmalar ile karşılaştık. Bu presi kırabilecek kolektif yapı ve çabukluk zaten ciddi rahatsızlıklarımızdan biri. Bizi bozan rakip önünde sürekli top kaybedince doğal olarak hücum gücümüz yok oldu; takım savunmamız da arızalar gösterdi. İyi niyetle sadece koşmak da fazla bir şey ifade etmiyor. Fatih Terim'in kurgusunda kenarlarda Tuncay ile Nihat, ofansif aksiyonların yanında rakip ataklarda Serkan ve Ümit Özat'a destek vereceklerdi. Bu uygulamada yalnızca rakibi takip etmek yetmiyor. Yer seçeceksin, hamle zamanlamasını bileceksin. Nihat zaten aynı kulvarda gidipgelmeyi seven bir oyuncu tipi değil. Tuncay da işe yaramayan koşular yapıyor. Tümer yetenekli bir orta saha. Ama ligimizin düşük temposunda bile devamlılığı yok. İsviçre tipi bir rakip karşısında da hiçbir ofansif katkı veremedi. Zaten defansif yönü de zayıf. Selçuk ve Hüseyin orta sahayı toparlayıp rakibin presini bozacak varyasyonları yapabilecek kapasitede değiller. İsviçre'nin defansının iki kenarındaki adamlar hem iyi savunma yapıyorlar hem de kanat bindirmelerinde bulunuyorlar. Devamlılıkları var. Top kullanma becerileri ve kademe anlayışları da üst düzeyde. Bizde; Ümit Özat futbolu biliyor ama temposu bu tip maçlar için çok yetersiz. Serkan maçın belki de en çabuk ve en çok koşan adamı ama top kullanma becerisi yok. Topla adeta kavga ediyor. Bu maçtan sonra yine Hakan Şükür eleştirileri yapıldı. Anlamak mümkün değil. Bu kadar bozuk bir düzende ve dayanıklı, uzun boylu, savaşçı iki defans adamı arasında yalnızlık içinde Hakan ne yapabilirdi ki? Onlarla mücadele etti, ilk devre kafayla aşırttığı topla Tuncay'ı pozisyona soktu. Yine ilk devre eğer Tuncay sıfırdan biraz alçak kesse arka direkte golü atacaktı. İkinci devre duran toptan oluşan pozisyonda attığı şutu kaleci kurtardı. Hakemin vermediği penaltı pozisyonunun da gelişmesini sağladı. İlk maçtaki en önemli strateji hatamız son bölümde işi 1-0'a bağlamak yerine, defans bloğumuzu öne çıkarmaktı. Kötü günümüzde yakalandığımız maçta ikinci golü de yememiz işi iyice zorlaştırdı. Son 90 dakikada İsviçre'nin takım savunmasındaki başarısını ve iki farklı skor dezavantajını göz önüne aldığımızda işimiz çok zor. Ama futbolun sürprizlerle dolu bir oyun olduğunu da unutmamak lazım. Son şansımızda varımızı yoğumuzu ortaya koymalıyız. İlk maçtaki olaylar, rövanşın önemi ve de iki farklı yenik durumda olmamız dolayısıyla oyuna mecburen agresif ve riskli başlayacağız. Ama hırsla kasıtlı hareketleri ayırt etmeliyiz. Mücadelemiz futbol kuralları içinde olmalı. Kendi sahamızda müthiş bir atmosfer olsa da hiçbir FIFA hakemi böyle önemli bir maçta İsviçre'yi ezdirmez. İlk 20-30 dakika çok önemli. Biz risk alırken İsviçre sağlam takım savunmasıyla geride bloke olup alan daraltacak. Kenarları kapatacak. Preste kazanacağı toplarla karşı alandaki genişliği değerlendirecek hücum planlarını işlerliğe koyacak. Gol yersek zaten maç orada bitecek. Eğer biz riskli anlayışta golü bulursak aceleci olmayıp kontrollü anlayışa dönmeliyiz. Sonra gereken zamanlarda tekrar risk almalıyız. Hamit Altıntop Schalke'de son haftalarda orta sahada görev yapıyor. İyi de oynuyor. Bence Emre ile Hamit orta sahada oynamalı. İsviçre'nin yerleşmiş defansının dengesini bozabilmek için adam eksiltecek varyasyonlara ve Emre, Okan, Hamit gibi isimlerle biten ataklarda şok presle top kazanmaya ihtiyacımız var. Almanya'ya gitsek de gidemesek de aynaya bakıp f utbolumuzdaki düşüşün nedenlerini doğru tespit etmeliyiz. Süratle geriye gidiyoruz. Son iki senedir milli takımda ne sistem var ne de kadro istikrarı. Ligin temposu çok düşük. Böyle bir ligle Avrupa'da yarışamazsınız. Gerçekler de ortada. Bu sezon Trabzonspor Kıbrıs Rum Kesimi temsilcisine, G.Saray Tromsö'ye elendi. Beşiktaş'ın grubunda üçüncü olabilmesi için biri deplasman iki maçını kazanması ya da diğer neticelere göre en az 4 puan alması lazım. Şampiyonlar Ligi'nde F.Bahçe bitime 2 maç kala son sırada. Fatih Terim'in İsviçre'deki maç sonu beyanatı çok ilginç: "Bu futbolla Dünya Kupası'na katılsak da bir şey yapamayız. Sahada savaşacak, yere sağlam basacak oyunculara ihtiyaç var." Kafasındaki örnek UEFA şampiyonu olan G.Saray. O takım birbirinden güçlü rakipleri içeride, dışarıda yenerek şampiyon oldu. En kritik maç öncesi görüşüm sorulduğunda "G.Saray kazanır" diyebiliyordum. O jenerasyon milli takımı da başarılara taşıdı. Bugün Arnavutluk maçından önce görüşüm sorulduğunda "Korkuyorum" cevabını verdim. Neden korktuğum da Tiran'daki maçta görüldü. İçeride komple teorilerini, kısır çekişmeleri bırakıp futbolun seviyesini yükseltecek formüller üretmeliyiz. Atıp tutmaktan, hayal dünyasından vazgeçmeliyiz. Futbolumuz düşüş gösterirken Şampiyonlar Ligi kuraları çekiliyor. Birçok kişi "F.Bahçe gruptan rahat çıkar" diyor. Neye dayanarak bunu söylüyorlar. Anlamak mümkün değil. Milan, şampiyonanın favorilerinden. Schalke, Bundesliga'nın zirveye oynayan takımı. PSV de Hollanda ekolünün istikrarlı bir temsilcisi. "4-5 oyuncusunu kaybetmiş PSV hiçbir şey yapamaz" dendi, şu anda grubun lideri. Manteliteyi değiştirmeliyiz. Koşmayan, savaşmayan yeteneklere sıcak bakmamalıyız. Bugünkü tempomuzla uluslararası alanda başarı tesadüflere bağlı.
|