Hesap vermek
Türkiye ile AB ilişkileri rotasına oturdu sayılır. Artık büyük ölçüde bürokratik bir ritmde giden bu süreçte Türkiye'nin yapması gerekenler Katılım Ortaklığı Belgesi'nde belirlendi. Komisyon'un yıllık ilerleme raporu ise Kopenhag kriterlerini yeterince yerine getirmiş olan Türkiye'nin bunları tümüyle yerine getirmiş sayılması için neler yapması gerektiğini sıraladı. Türkiye'ye karşı hasmane duygular besleyen, Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkanlar önümüzdeki dönemde çeşitli engelleme çabalarını gündeme getirecek. Buna rağmen Türkiye'nin engellenebilmesi kolay olmayacak. Hatta Türkiye'nin yapması istenenlerin dökümüne bakıldığında kararlı bir ülkenin bunların üstesinden kimsenin beklemeyeceği kadar çabuk geleceğini iddia etmek mümkün. Meseleyi de aslen burada tanımlamak gerekiyor. Gündemdeki reformların bir kısmının çok zorlu olduğuna şüphe yok. Bir zihniyetin ve toplumsal hayatı kavrayış tarzının, kadınerkek ilişkilerinden, azınlık haklarına, dış politika yaklaşımlarından sosyal güvenlik sisteminin işleyişine kadar değişmesi gerekiyor.
Sapla samanı ayırmak Bu bağlamda Türkiye'nin daha fazla refah yaratacak ve çağa daha uygun bir idari, siyasi, ekonomik yapıya kavuşmasını arzuladıkları için AB sürecine destek verenlerin işi hayli zor. Zira bugüne kadar olduğu gibi bir yandan AB içinde Türkiye'yi istemeyenlerle mücadele etmeleri gerek. Diğer yandan da bunlarla bir şer ekseni üzerinde birleşen Türkiye içindeki, iyiye doğru değişimin amansız düşmanlarının oyunlarını bozmak zorundalar. Dahası, Kıbrıs konusu örneğinde de görüldüğü gibi, geçmişte yapılmış ve hâlâ sürmekte olan hataların sonuçlarının temizlenmesi ve Türkiye'nin çıkarlarına uygun şekilde bataklıklardan çıkılmasının yolunun bulunması da onların sorumluluğunda. Üstelik gergin bir toplumun önyargıları ve birçok konu hakkındaki bilgi yetersizliği çokça sömürüldüğünden, sıradan vatandaşın sapla samanı ayırması bir hayli zor olabiliyor.
Rejimin altının oyulması İleriye doğru atılacak adımlarda bu nedenle ilk yapılacak şey, Türkiye'de devleti bir milli güvenlik devletinden teknik devlete dönüştürmektir. Türkiye ancak bu şekilde toplumsal istikrarını bozmadan ekonomik kalkınmayı gerçekleştirebilir. Yani Türk devleti, toplumunu 21'inci yüzyıla taşıyacak bir yapılanmaya geçerek hesap veren, şeffaf ve hukuk kuralları içinde hareket eden, kalkınmayı kolaylaştıran bir devlet olmak zorundadır. Bu devlet vatandaşlarının güvenliğini ceberutluğa başvurmadan sağlamalıdır. Çağdaş devletin doğru dürüst adalet, eğitim, sağlık hizmetleri sunması ve bunu eşitliği gözeterek yapması şarttır. Fakat hepsinden önemlisi devletin hukuk kuralları içinde kalmasıdır. Bu ise Türkiye'de ne devletin, ne de toplumun alışık olduğu bir adımın atılmasını gerektirir: Hesap vermek. Geçmişin muhasebesi dürüstçe yapılmadan, bazı dönemlerde ülkeye çok zarar vermiş uygulamaların sorumluları bunun bedelini ödemeden yukarıdaki türden bir dönüşümün gerçekleşmesi mümkün değildir. Tam da bu nedenle AB Komisyon raporunun açıklandığı günlere denk gelen Şemdinli olaylarının hükümet ve Meclis tarafından tümüyle açıklığa kavuşturulması elzemdir. Sonuçta ortaya ne çıkarsa çıksın, Şemdinli'de yaşananların tüm boyutlarıyla açığa çıkmaması, hükümetin iktidar olma iddiasının bitmesi, sivil demokratik rejimin altının oyulması anlamına gelir. AB'nin kendisi sallantıdayken bile üyelik sürecinin devam etmesi başka pek çok neden kadar işte bu nedenle de Türkiye'nin geleceği açısından önemlidir.
|