Fransa ve Türkiye
Büyüklük düşüyle yaşayan Fransa toplumsal tahribat dönemine girmiş görünüyor.
* Taormina, Sicilya
Bir bayram tatilini daha geride bıraktık. Bayram vurgusu biraz daha azalan, tatil vurgusu artan bir süreçti bu. Toplumsal değerlerin bir kuşaktan diğerine aktarılmasında önemli bir rol oynayan bayramlar da, bir çok diğer kurum gibi içi boşaldığı veya boşaltıldığı için bu işlevinden her geçen gün biraz daha uzaklaşıyor. İktidarda, kendini bu tip değerlerin koruyucusu gören bir partinin bulunması da bu gerçeği değiştirmiyor. Çünkü toplumun ve çağın dinamikleri kendi yolunu belirliyor. Farklı sermaye grupları, farklı kültürlerin aynı mekanda buluşması kaçınılmaz olarak büyük değişimlere yol açıyor. Bunların bir bölümü bir insanın yaşam boyutuna sığıyor. Bir kısmı ise ısrarcı bir su damlası gibi zaman içinde kayayı deliyor. Büyük çoğunluk büyük bir değişim sürecinin içinde yaşadığını fark etmeden gelecek kuşaklara farklı bir toplumsal düzenin güçlü tohumlarını teslim ediyor. Avrupa ve Türkiye böylesi bir süreç yaşıyor şu anda. Fransa'da meydana gelen olaylar bunun bir göstergesi. Yeni bir toplumsal düzen hem bir kişinin kendi yaşamında göreceği şekilde, hem de kesin etkisi birkaç kuşak sonra ortaya çıkacak şekilde değişiyor. İyi ya da kötü oluyor demek mümkün değil. Ancak tarihteki ilk eşitsiz insan toplumlarında olduğu gibi bu değişimi yine üretimin ve değişimin sınırları belirliyor. İlk insan topluluklarında sınır, bir şefin belirlediği kabileydi. Kabile, ekip biçtiği, hayvanını yetiştirdiği topraklarını karşı kabilelere karşı korumakla yükümlüydü. Zamanla bunun yerini kent devletler aldı. Onlar da hızlı ticari gelişimin sonucu yerlerini ulus-devletlere bıraktı. Üretim ve ticaretin uluslararası boyut aldığı bir dönemde, mal ve hizmetlerin değişimi artık çok parçalı ulus-devletler tarafından belirlenen kurallarla belirlenemez, belirlenemiyor. Amerika şu anda uluslararası suların, güvenli serbest ticaretin tek bekçisi. Ancak kuralları kendi başına belirleyemiyor. Asıl sorun da buradan çıkıyor zaten. Bu kuralların nasıl ve kimin tarafından belirleneceği... İnsanların oturdukları yerde mutlu olmayıp tarihte eşi görülmemiş biçimde başka topraklara göç etmesi de bu süreci hızlandırıyor. Irklar karışıyor, dinler karışıyor, uluslar karışıyor. Ama bu değişime büyük bir direnç de var. Onun için Fransa'da isyanlar çıkıyor. Onun için Türkiye'de söyledikleri veya yazdıkları için insanlar yargı önüne çıkarılıyor. Çünkü her düzen, ister beğenelim ister beğenmeyelim, öncelikle kendini korumak için vardır ve her düzen onu değiştirmek isteyenlere direnir. Akıllı toplumlar bu değişimi yönetir, akılsızları ise bu değişim tarafından tahrip edilir. Fransa ne yazık ki, toplumsal bir tahribat dönemine girmiş görünüyor. Çünkü Fransa yönetici sınıfı önündeki gerçeği görmüyor. Hala büyük Fransa düşü ile yaşıyor. Fransa idari yapısı, Avrupa gerçeğine bakışı, çiftçileri korumaya yönelik akıl dışı politikası, göçmenlere, Müslümanlara, azınlıklara karşı tutumuyla tarihin dışına düşmüş görünüyor. Türkiye tarihin bu noktasında böyle bir akıldışılığı atlatmış gibi. Ancak bu tehlike çok uzakta değil. Bu süreci sağduyuyla yönetemezsek aynı tahribatçı döneme girmemiz an meselesi olabilir. Fransa ile idari yapımız, değişime, farklılıklara tepkimiz kimi zaman çok benzeşebiliyor. Bu benzerliği artık bir tehdit olarak görmezsek, biz de yeniden sıkıntılı bir döneme girebiliriz. Bir bayram ertesi çok cazip bir konu değil belki ama önümüzdeki tehlikeleri görüp ona göre önlem alabilirsek, yeni bayramları coşku ile kutlar veya huzur içinde tatil yapabiliriz.
|