| |
Brüksel berberi ve saçımızın rengi
İçeriği büyük ölçüde belli olmasına rağmen, yine de AB Komisyonu'nun yarından sonra açıklayacağı İlerleme Raporu ve Katılım Ortaklığı Belgesi uzun süre Türkiye gündemine damgasını vuracak. İki belgenin de ruhunu "Üç H" ile özetleyebiliriz: Haklar, Hürriyetler ve Hukuk...
Kasım yaklaştıkça, AB Komisyonu'ndan Türkiye İlerleme Raporu ve Katılım Ortaklığı Belgesi ile ilgili sızdırmalar da iyice arttı. Amaç, belgelere son noktayı koymadan önce Ankara'nın sinirleriyle oynamaksa, Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in çıkışı bile, hesabın tuttuğunu göstermeye yeterli: "AB hep marjinalleri dinliyor. Ama içimizdeki marjinal grupların Türkiye'yi jurnallercesine yaptıkları beyanları mutlaka süratle dikkate alıp değerlendirmemiz gerekiyor." Adres de gösteriyor Çiçek: İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Vakfı. Vur abalıya! Ondan önce de, 29 Ekim resepsiyonunda Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer benzer yaklaşım sergilemişti: "AB işine geleni destekliyor, işine gelmeyeni desteklemiyor, görmezlikten geliyor." Aslında devletin zirvelerinden yükselen bu öfkeli tepkileri hayıra yormak da mümkün: Bugüne kadar büyük ölçüde "sanal" kalan reformlar için artık kaçış yolu kalmadığını gösteriyor: Ya değişeceğiz, ya da vazgeçeceğiz. İkinci seçeneği -en azından bugün için- kimse işaretlemediğine göre, buyurun tepeden tırnağa değişim serüvenine. Ya da lunaparklardaki "Korku tüneli"ne girmeye.
Yargı etiğinin 7 ilkesi AB'nin iki gün sonra yayınlanacak belgelerinde ne deniyor? "Türkiye'de yargı bağımsızlığı yok. Yargıyı hem güçlendirin, hem bağımsızlığını sağlayın. Demokrasinin ve yasaların üstünlüğünü gerçekleştirin." Yanlış mı? Türkiye'de yargı gerçekten bağımsız ve tarafsız mı? Türkiye'de yargı gerçekten siyaset üstü ve dışı mı? Gerçekten demokrasinin (dikkat; cumhuriyetin değil) ve yasaların üstünlüğü var mı? Daha da açarak sorarsak, takdir ettiğimiz hukukçu Fikret İlkiz'in geçenlerde üç bölüm halinde yayınladığı "Bangolar Yargı Etiği İlkeleri"ndeki koşulların kaçını bulabiliriz yargı sistemimizde? Birleşmiş Milletler'in Hindistan'ın Bangolar kentinde düzenlendiği uluslararası hukuk konferansında belirlendiği için oranın adıyla anılan "Yargı etiği" ilkeleri şöyle sayılıyor: Bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk, tutarlılık, dürüstlük, eşitlik, liyakat. Ancak bu 7 ilke birarada olduğunda, hakların, hürriyetlerin ve hukukun egemen olduğu bir toplumdan sözedilebileceği vurgulanıyor. Ve birey haklarının devlet çıkarlarının önünde olduğu çağdaş demokrasiden. Bu ilkelerin güvencesi ise ne yasama organı, ne de yürütme. Sadece ve sadece yargının kendisi. Yüksek mahkemeler. Yazılı anayasası olmayan İngiltere'de hukuk tarihinin daha ilk dersinde öğrencilere şöyle seslenilir: "Gençler, yarının hukukçuları; şunu hayatınız boyunca unutmayın: İngiltere'de özgürlükleri genişleten tüm virajlar, Yüksek Mahkeme'nin kararlarıyla dönüldü." Aynı şekilde, 230 yıllık anayasa ile yönetilen ABD'de de ırk eşitliğinden bireysel hak ve özgürlüklere kadar tüm devrimler yine Yüksek Mahkeme tarafından gerçekleştirildi. Ya bizde? Yüksek yargının Türkiye'de özgürlükleri genişleten, bireysel hak ve özgürlükleri "Kamunun yüksek çıkarları"nın önüne koyan, kısacası Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk'un ifadesiyle, cumhuriyetten demokrasiye, hukuk devletinden hukukun üstünlüğü devletine geçiş için merdiven olacak bir kararını anımsıyor musunuz? "İstimi arkadan gelsin" misali, gerekçenin karardan bir, hatta birkaç yıl sonra yazılabildiği yüksek yargımız var bizim. O nedenle, AB'nin, marjinallerin telkinlerine de dayalı olsa, eleştirileri -hatta dayatmaları- karşısında başımız öne eğik.
|