| |
Almanya'nın neresindensiniz?
Siz bu satırları okurken, bizler Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Almanya'ya gidip dönmüş olacağız. Başbakan Tayyip Erdoğan Köln'de, Almanya Başbakanı Gerhard Schröder ile birlikte "Avrupa Türk Demokratlar Birliği Merkezi"ni açmış, ardından Almanya Başbakanı ile Türk İş Adamlarının düzenlediği yemekli toplantıya katılmış olacak.
Almanya Federasyonu Başbakanı Gerhard Schröder'i ilk kez 12 Ekim'de Grand Cevahir Otel'deki iftar toplantısında yaptığı konuşmada dinlemiştim. Siyasete veda turnesinde olmasına rağmen ben onu ilk kez dinliyor ve evrensel değişimi ne kadar iyi okuyan biri olduğunu dinleyerek görüyordum. Şu sözler ona aitti: "Avrupa Birliği'ne üye olmak demek, uzun gelenekleri, sözde değişmezlikleri ve görünen kesinlikleri kırmaktır. ... Avrupa Birliği'nin seçim sloganı 'çeşitlilik içinde birliktelik'tir. Bu kültürel emperyalizmin karşıtıdır. Kültürel çeşitlilikteki birlik bir tarihi başarıdır. Daha 19. yüzyılda insanlar, Hannoverli veya Mecklenburglu, Lombardiyalı veya Napoli'li olarak ayırt ediliyordu. Daha sonra Alman ve İtalyan olarak ayırt edilmeye başlandı. Zaman içinde de bir çeşit çift kimlik ortaya çıktı. Bir kentin, bir bölgenin ve aynı zamanda bir ulusun vatandaşı olarak. Bugün yine benzeri bir süreçten geçiyoruz: İnsanların kültürel kimliği Avrupa boyutuyla genişliyor. ... Modern Avrupa toplumuna giden yol geçmişte olmadığı gibi, günümüzde de düz değildir. Yol tarihi bir gereklilik de değildir. O bir süreçtir. Tıpkı Avrupa kimliğinin bir koruma ve yenileme süreci olduğu gibi. Ulusal devletin rolünü değiştiren bir süreç."
Avrupa'nın en köklü sosyal demokrat partilerinden biri olan Alman Sosyal Demokrat Parti'nin lideri Schröder kendi ülkesinde de çok önemli bir role soyundu ve ülkesinin "rekabetçi" niteliğini yok eden ekonomik sistemini dönüştürmeye girişti. İşçi sınıfının tarih sahnesinden usul usul ayrılmaya başladığı bir dönemde, Almanya'daki "dayanışmacı kapitalizm" ülkenin rekabetini, verimliliğini ve üretme kabiliyetini törpülüyordu. Pekişmiş tarihsel geçmişe rağmen, Schröder ülkenin ekonomik refahı için bu yapıya neşter attı. Bu reformcu atılım akıl açısından Almanların desteğini almış olsa da bir tepki de yarattı. O tepki oylarını geçen seçimde oyların yüzde 10'unu alan Sol Parti topladı. Ne var ki, iş orada kalmadı.
Geçen hafta, Türkiye hissetmese de Almanya'da siyasal bir deprem oldu. Alman Sosyal Demokrat Parti Başkanı Franz Müntefering'in partinin genel sekreterliği için önerdiği aday seçimi hem de açık ara kaybetti. Genel sekreterliği, partinin sol kanadından gelen, eski Doğu Almanyalı otuz beş yaşındaki Andrea Nahles kazandı. Bu zincirleme bir reaksiyon yarattı. Öncelikle Müntefering, adayı oylamayı kaybettiği için başkanlıktan istifa etti. Ayrıca kurulacak olan hükümetten de çekilebileceğini söyledi. Halbuki kurulacak kabinede Müntefering başbakan yardımcılığı yanında Çalışma Bakanlığı görevini de üstlenecek. Bu, Schröder'in başlattığı ve Almanya'nın dönüşmesini devam ettirecek radikal adımlar açısından çok önemli. Schröder'in reformlarına karşı olan genç Nahles'in genel sekreterliğe seçilmesi, Schröder'e dolaylı bir güvensizliği de ifade ediyor. Kısacası Almanya'da Sosyal Demokratlar ile Hristiyan Demokratlar arasındaki koalisyon tehlikeye girmekle kalmadı, başlayan reformların kesilmesi tehlikesi de belirdi. Sanayi-sonrası toplumu yakalamak için gereken dönüşüm şimdilik zor dönemeçte... Değişim hiç bir yerde kolay olmuyor... "Ulusal devletin rolünün değiştiğini" söyleyen dönüşümcü bir başbakan, reformlara sürat verince tepki kendi partisine de yansıyabiliyor... Bu nedenle, Schröder'in Köln'deki konuşmasını çok büyük bir merakla bekliyorum...12 Ekim'deki İstanbul'daki konuşma benim için tarihseldi... İftarda bir Alman başbakanı görmekle kalmamış bir de onun değişim felsefesinden büyük keyif almıştım. Bakalım 6 Kasım Köln konuşması nasıl olacak?
|