İstanbul'da turist olmak lazım
Lokantaları kitapçıları müzeleri sergi salonlarıyla İstanbul'u turist gözüyle yaşamak gerekiyor.
İstanbul'da doğup büyüdüm ama hayat beni, uzun yıllar önce bu şehr'i şahane"den 3 bin 500 kilometre uzağa sürükledi, bir de baktım "Parizyen" oluvermişim. Şanslıyım, çok sık geliyorum İstanbul'a. Ama ne olursa olsun, günlük hayatını bu şehirde idame ettiren birisinin gözleriyle göremiyorum artık onu. O yüzden de her geliş, gerçekten turistik bir şenliğe dönüşüyor. Ben kentlerin de insanlar gibi kendilerine has bir enerjileri olduğuna inanırım. İstanbul'a her gelişimde, bu kentin binlerce yıllık enerjisi ruhuma giriyor ve benim İstanbul ritüellerim başlıyor: Farklı noktalardan gözlenen manzaralar, bayıldığım lokantalar, rotası belli geziler, özlenen dostlarla sohbetler, hiç şaşmayan kitap, CD, baharat alışverişleri.
SOKAKLAR CIVIL CIVIL Güz mutfağı, pastırma yazı, mevsim balıkları, cıvıl cıvıl sokaklarıyla yine şahaneydi İstanbul. Ama bu kez, son yıllarda beni çok mutlu eden bir eğilim iyice öne çıkmıştı: Artık İstanbul'un kültürel hayatı kendi şahsiyetini iyice buldu. Burası, Batı'nın kültür başkentlerinden çok farklı bir biçimde ağırlıyor kültürel etkinlikleri. Şehr'İstanbul, geçmişinin zenginliğini, güncel olanla füzyonlamayı" hakikaten başardı ve artık benim İstanbul gezilerimde en büyük yeri kültür turları kaplamaya başladı. Turist gözümün retina tabakası bakın nelerle mutlu oldu: Geçen gelişimde vakit ayıramadığım Bienal'i son günlerinde yakalayarak, bu yıl da kentle farklı mekanlarda bütünleştiğini görmek. Bazı işlere bakarken ciddi tokatlar yemek. İstanbul Modern'de Rosa Martinez'in akıllı küratörlüğüyle bir araya gelen yıldız sanatçıların "Çekim Merkez"lerine kafa yormak. Yaya Sergileri'nin tuhaf kaderlerine tanık olmak. Pera Müzesi'ndeki muhteşem oryantalistleri ve Paris'teki sergilenişlerinden çok iyi tanıdığım Kütahya koleksiyonlarını görmek. Şehrin, modern sanatın iki ustasını, Dubuffet ve Picasso'yu ağırlamaya hazırlandığına tanık olmak. Fransız Büyükelçisi'nin verdiği yemekte, şehrin kültür hayatının neredeyse bütün yöneticileriyle bir araya gelerek yeni projeler üretmek büyük bir hazdı. Yemek çıkışında ise başka bir ayrıcalık daha yaşadım ve gecenin o saatinde, çooook eski dostum (tarih söylemeyeyim) Okan Bayülgen'in yeni programının, stüdyodan taze taze çıkmış, dumanı tüten müziğinin ilk dinleyicilerinden biri oldum: Haberiniz olsun, Okan yine o "deli enerjisini" toplamış, geliyor! Ve ertesi sabah, sahil yolundan, tarihi yarım adaya bakarak aheste aheste havaalanının yolunu tuttum. Hakikaten yine şahaneydi İstanbul!
|