Lokman peygamberin oğluna öğüdü (2)
c) Diğer taraftan "amelin, yerin derinliklerinde bulunması" da yerel bilimlerin araştırılmasına işaret etmektedir. "Allah'ın, bu amelleri getirmesi" demek, onları değerlendirmeye tabi tutması, onların kaybolmaması, sakımı kanunları olduğunu ifade etmektedir. Çünkü Yüce Allah, en ince ve en küçük işleri görüp bilecek, her şeyden haberdar olabilecek sıfatlara sahiptir. Onun içindir ki, insanlar yaptıkları iyi işlerin kaybolduğunu asla düşünmemelidirler. Nerede olursa olsun, ne kadar küçük olursa olsun Yüce Allah o ameli getirip değerlendirmeğe tâbi tutacaktır. Böylece Lokmân peygamber, öğüdünde, kişi ile ameli, Allah ile o amel arasındaki ilişkiyi gündeme getirerek ince bir ders vermektedir. Din öğretimi, ameller konusunda açıklama yaparken, bu âyet temel ilkelerden biri olmalıdır. 3. "Ey yavrucuğum! Namazı dosdoğru kıl, iyiliği emret, kötülüklerden sakındırmaya çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azim ve kararlılık gösterilmeğe değer şeylerdir." Lokmân peygamber, oğluna şirkin büyük bir zulüm olduğunu, amellerin en küçüğünün bile Allah tarafından değerlendirileceğini öğretmektedir. Böylece öğüde neden başlayıp nasıl devam edileceği konusu ve metodu da gündeme getirilmektedir. a) "Namazı dosdoğru kıl." Bakara 83, En'âm 151 ve İsrâ 23'te "tek Allah'a kulluktan" sonra "ana babaya iyilik" yer alıyordu ve ardından diğer ibadetler sıralanıyordu. Lokmân sûresinde de aynı yol izlenmiştir. Önce şirkin kötülüğü, sonra anababaya iyilik, ardından namaz ve diğer ibadetlerin geldiğine şahit oluyoruz. Demek ki Kur'ân'dan önceki vahylerde de namaz ibadeti yer alıyordu. Âyetin bu kısmından anlıyoruz ki, ana babalar, çocuklarına namaz kılmayı nazik bir dille alıştırmalıdırlar. b) "İyiliği emret, kötülükten sakındırmaya çalış." Hz. Lokmân, namazdan sonra bu görevi emretmektedir. Kur'ân'dan önce de böyle bir görevin olduğunu anlıyoruz. Bu görev Âli İmrân 104, 110 ve 114'te yer almaktadır; ayrıca münâfık ve mü'minlerin farkını ortaya koyması bakımından da Tevbe 67 ve 71. âyetlerde de geçmektedir. O âyetlerde münâfık, kötüyü emredip iyilikten sakındırırken, mü'min de iyiliği emredip kötülükten sakındırmaktadır. Namazı kılmak, mü'minin kendisi ile Allah'ı arasında olan bir ibadet olurken; iyiliği emredip kötülükten sakındırmak ise sosyal bir görev olmaktadır. Ama bu görevi veren de Allah'tır. Lokmân peygambere gelen vahyde bu husus da yer almıştır. c) "Başına gelenlere sabret." Bu âyette üçüncü basamağı "sabır" almaktadır. Bize göre Lokmân peygamberin buradaki sıralaması "kolaydan zora doğru" olmaktadır. Çünkü sabır, en zor gerçekleştirilebilecek bir davranış, bir ibadet olmaktadır. Sabrın ibadet olabilmesi için Ra'd 22'de gündeme getirildiği gibi Allah rızasını umarak, o niyetle yapılmış olması gerekiyor. Ancak "sana isabet eden" ifadesinden anlıyoruz ki, sıkıntı, kötülük, bela gibi şeyler birer canlı gibi insana isabet etmektedir. Âyette "Yüce Allah'ın isabet ettirdiği" söylenmiyor da, "sıkıntının kendisinin isabet ettiği" söyleniyor. Lokmân peygamberin bu ifadesi Kur'ân'da Yûnus 21, İsrâ 67, Rûm 33, Zümer 49, ve İsrâ 83. âyetlerine uygun düştüğü için, Yüce Allah ona Kur'ân'da yer vermiştir: Ama şu kesin olarak bilinmelidir: Kötülük, sıkıntı, bela hareket eden bir canlı gibi gelip insana isabet eder; o isabetin arkasında Yüce Allah'ı görmek doğru değildir. İnsanın yapıp-ettikleri sonuçta bir bela olarak onun başına gelir. Bu cümlenin buraya konmasında şöyle bir incelik de hedeflenmiş olabilir: Âyette baştan beri emredilen görevler, aslında insanlığın yararına olmasına rağmen bazen bunların yapılmasını isteyenlerin başına istenmeyen olaylar da gelebilir. Namazın önminden söz edilmesi, iyiliğin emredilmesi, kötülüklerden sakındırılması, muhtemelen bunları emredenlerin başına bazı sıkıntıların gelmesinde neden olabilecektir. Onun için bu işleri yapanlar, başlarına sıkıntıların gelmesine de hazırlıklı olmalıdırlar. d) "Doğrusu bunlar, azim ve kararlılık gösterilmeğe değer şeylerdir." Namaz kılmak, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak ve isabet eden sıkıntılara sabretmek hem ibadet, hem de İslâm ahlâkının, peygamber ahlâkının temelleri olmaktadır. Sadece namaz bile 'Ankebût 45'te belirtildiği gibi ahlâkın temel direklerinden biridir. Namazın, hem ibadet, hem de ahlâkın temeli olma gibi getirileri vardır. Onun için bütün bu ibadetleri yerine getirmek azim ve kararlılık ister. Bundan şunu çıkartıyoruz: Anababalar ve öğretmenler eğitim faaliyetlerinde, çocuk ve öğrencilerinde azim ve kararlılığı, sağlam iradenin önemini iyi işlemeli ve bunun gerekliliği üzerinde durmalıdırlar. Lokmân peygamberin öğüdünden bunu anlıyoruz. Bazı ibadetleri yerine getirmek bazı değerleri hayata geçirmek hem zor, hem de istenilmeyen şeyler olabilir. Onları yerine getirmek, hayata geçirmek, azimsizliğin, isteksizliğin ve tembelliğin kara bulutlarında kaybolur; ateşin külü olup gider. Bu iradeyi, azmi ve isteği uyandırıp kara bulutları yok etmek ve ateşi söndürmek herkesin yerine getirmesi gereken zorunluluktur. 4. "Küçümseyerek insanlardan yüzçevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme; zira Allah, kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri asla sevmez." Bu âyet, bir önceki âyete bağlı olarak görev yapmaktadır. Başkasına iyiyi emredip onu kötülükten sakındırmak, başkalarının eğitimini, onların olgunluğa ulaşmasını ifade etmekte, başkalarını eğitebilmek için onlara karşı kibirli davranmamayı ve alçak gönüllü olmayı gerekli kılmaktadır. a) İnsanlardan yüzçeviren kişi onları eğitemez, onlara söz geçiremez, onları kendisine yaklaştıramaz. Meyletmek, çevirmek anlamına gelen tusa'ır kelimesi, kibir psikolojisini de içine almaktadır. Aslında "deveye boynunu büktüren bir biyolojik hastalık" için kullanılan bu kelime, kibir psikolojisi hastalığının insana yüzünü çevirtmesi anlamına kullanılmaktadır. Her iki mananın ortak noktası hastalıktır. Birisi madddiğeri de manevYüzünü veya yanağını insanlara karşı büyüklenerek çevirmek de psikolojik hastalıktır.
|