| |
Cumhuriyet ve eğitimimiz
Cumhuriyet Bayramımıza isabet eden 29 Ekim günü, benim yazı günüm olmadığı için, bu anlamlı güne ilişkin "kutlama"yı ıskaladığımı düşünenleri mahcup etmek için yazmıyorum tabii ki.. Sadece, bizi bu günlere getiren Cumhuriyetimize ve Gazi Mustafa Kemal'e şükran borcumuzu dile getirirken, yaşam sistemlerimizin daha da demokratikleştirilmesi için pek çok işimiz olduğunun da altını çizmek isterim. Hazır kutlamalardan girdik, bu vesileyle Ramazan Bayramı'nın da ülkemize barış ve esenlik getirmiş olmasını dileriz.
Bu vesileyle, (bu kelimeyi bu yazıda bir kez daha kullanmayacağım söz veriyorum) "ulusal eğitimimiz" hakkında bir iki satır konuşmak isterim. Geçenlerde, İzmir'in Tire ilçesinde bir ilkokulda, bir öğretmen kötü söz sarf eden öğrencilerin ağzına biber sürünce, medyamız haklı olarak ayağa kalkmıştı, anımsayacaksınız. Vay efendim, öğrencilere çağdışı cezalar veriliyormuş, bir öğretmenin buna hakkı yokmuş, falan filan.. İyi de, sonra ne oldu biliyor musunuz? Veliler, biber süren öğretmene destek çıktılar. Çocuklar bizim değil mi, siz ne karışıyorsunuz, dediler.
Bu işler böyledir, nasıl karıkoca arasına girilmezse, öğrenci-öğretmen arasına girmek de tehlikelidir. Fakat ben yine de biraz girmek istiyorum. Oturduğum evin yakınında bir lise var. Hem de Anadolu lisesi.. Yöneticilerini küçük düşürmemek için ismini vermiyorum. Sabahları derse girmeden önce çocuklar bahçede sıralı biçimde toplanıyor. Mikrofona bir müdür veya yardımcısı geliyor. Tam olarak kimin mikrofona çıktığını tetkik etmedim, sadece yapılan konuşmalara uzaktan kulak misafiri oluyorum. Çünkü mikrofon sabahın köründe imanına kadar açık oluyor. Mecburen dinliyorsunuz.
Neye hayret ediyorum biliyor musunuz? O yöneticiler, çocuklara atılacak o kadar fırçayı ve haşlamayı nerede ve nasıl biriktirebiliyorlar, buna hayret ediyorum. Ve düşünüyorum ki, öğrencilere derse girmek için geldikleri okullarda mutlaka ve mutlaka fırça atılması keyfiyeti, herhalde güzel Cumhuriyetimizin temel ilkeleri arasında yer alıyordur. Yoksa okul yöneticileri, çocuklara bağırıp çağırmak, esip gürlemek için bu kadar efor sarf ederler miydi
Nitekim, bizim okul hayatımız da bu şekilde geçmiştir. Yani bu sistem bizde kökleşmiş, gelenekselleşmiştir hayli.. İster inanın, ister inanmayın, geçenlerde memlekete gezmeye gittim. Bir kahvehanede eski dostlarla toplaştık, king falan oynuyoruz. Arkamdan birisi yaklaştı ve kulağımdan tutup çekmeye başladı. Döndüm baktım, lisedeyken gerçekten çok sevdiğim matematik hocamdı. Beni gördüğüne sevinmişti ve bu sevincini kulağımı çekerek gösteriyordu. Şu güzel samimiyete bakar mısınız?
Nitekim ben bu sistemin pek karşısında olduğumu da söyleyemem. Bizler, okullarda fırçaya, haşlamaya, kulak hareketlerine, bazen tekme tokada ve sair baskıcı davranışlara o kadar alışmıştık ki, sonradan yaşadığımız hayat bize izafi anlamda çok demokratik gelmeye başladı. İşte "eğitimde fırçanın büyük yararı" diye ben buna derim. Düşünün: Fırçasız, haşlamasız, baskısız iş ortamlarında çalışmak ne büyük nimet yarabbim? Hocalarımıza binlerce teşekkür!
|