| |
Yıpranan toplum
Hükümet, göreve geldiği gün üniversiteler konusunda bir "kavga" başlatmalıydı... "Yüksek öğretimi modernleştirme" kavgası... Üniversitelerde "kaliteyi yükseltme" kavgası. Eğer hükümet bunu yapabilseydi... Üniversitelerin büyük bölümünün desteğini alırdı. Ve de toplumun.
Siyasi iktidarın "AB... Ekonomi... Yabancı sermaye... Sosyal güvenlik" gibi konularda net hedefleri, belli bir vizyonu var. Ama "yüksek öğrenim konusunda" maalesef yok.
Sadece hükümet değil, toplumun bazı diğer kesimleri de üniversiteye karşı "hoyrat." Şu son "Van olayında" bu daha açık ortaya çıktı. Rektörün "haklılığı, haksızlığı... Suçluluğu, suçsuzluğu" ayrı konu. Yargının işi. Ama bazı şeyler rahatsız edici. Örneğin...
* Rektörü hapse atmak şart mıydı? * Rektör mafya mı?.. Yurtdışına mı kaçacaktı. * Polis, rektörün koluna girmek zorunda mıydı? * Rektör içeri tıkılmasa, adalet tecelli etmeyecek mi?
"Rektörün kulağından tutulup, atılması görüntüsü" modern Türkiye'nin son fotoğrafı olmamalıydı. Sahi "kime, ne mesaj verilmek istendi?" Olay rektörü değil "toplumu yıpratma olayı." "Bu iş" Türkiye'ye zarar verdi. Demek ki "sistem", rektörüne bu muameleyi uygun gören bir sistem.
Hükümet istediği kadar "biz bu konunun dışındayız" desin. Köylüden, kentliden, başkentin Keçiören'inden, parti kulislerinden aldığımız izlenim şu: "Hükümetle üniversite arasında sanki bir husumet var."
Rektör olayı patlak verince, bazı iktidar sahiplerinin "söylemlerine... Üsluplarına" dikkat ettiniz mi? "Ölçüsüz... Dikkatsiz... Kaba, saba... Özensiz... İncitici" bir dizi söylem. Elbet "bu üslubu" alkışlayan fanatik bir kesim de olabilir. Ama ya "ortak akıl" ne diyor acaba?
Adettendir, seçim geceleri "kesin sonuç çıkmasa da, kimin birinci olacağı" anlaşılınca... Liderler, televizyonda konuşurlar. Almanya'da da konuştular. Başbakan Schröder "aşağılayıcı bir yüz ifadesiyle" bayan Merkel'den şöyle bahsetti: - Bakın, bakın, şu hanıma bakın... Almanya'yı bu kız yönetecek ha... Kiliseyi köyde bırakalım (Bir Alman deyimi). Başbakanlığı bu kıza devredemem.
"Fanatik taraftarları" Schröder'in bu üslubunu alkışladılar. Ama "entelektüel Almanya" yadırgadı.
Bayan Merkel, gelecek ay "Başbakanlık koltuğuna" oturacak. Schröder'e ise eski ortağı "avukatlığa dön... Yazıhane seni bekliyor" davetini yapıyor. Avukatlığa döneceğini sanmayız. Clinton gibi "dünyayı dolaşır... Konuşmalar yapar... Ülkesinin tezlerini anlatır."
Büyük dağların büyük uçurumları oluyor. Schröder gibi dünya çapındaki bir siyaset ve devlet adamının bile bazen "ağzından çıkanı kulağı duymuyor."
Haydi yüksek öğretimi tartışalım. 2010 yılında kaç üniversitemiz "dünyanın ilk 500 üniversitesi arasına girecek?" Üniversitelerimiz "AB standardına" nasıl yükseltilecek? Biz "bunları" bir kenara attık. "YÖK başkanının üstünü başını aramayı" marifet sayıyoruz.
Boşuna dememişler "akılsız dostun olacağına, akıllı düşmanın olsun."
|