| |
|
|
İbrahim Tatlıses'ten Nâzım Hikmet'e
KADINLARIMIZ.
İbrahim Tatlıses "Bugün" de "Kadınlarımız"ı yazmıştı dün. Mesela şöyle diyordu: - Uğurlarında hapis yattığımız, uğurlarında prangalar eskittiğimiz kadınlarımız. Annelerinden, babalarından söküp aldığımız, beyaz gelinlikler giydirip düğünler yaptığımız, ellerine kınalar, bilezikler gerdanlarına beşibirlikler taktığımız, evimizin hanım ağası yaptığımız... Yemek tuzlu olduğunda tabağı kafasına fırlattığımız işte onlar bizim kadınlarımız... Acımız, tatlımız, kurumuz, yaşımız, ekmeğimiz, aşımız çilingir soframızda en alâsından sâkimiz, dedim ya onlar bizim kadınlarımız... Dışarıda kızgınlığımızı atamadığımız eve gelince onlara patladığımız, hıncımızı onlardan aldığımız, icabında dövdüğümüz, sövdüğümüz... Olsun ne var bunda, onlar bizim kadınlarımız. Tatlıses'in kadınlarını okurken Nâzım Hikmet'in "Kadınlarımız"ını hatırladım: "Ve kadınlar/ bizim kadınlarımız:/ korkunç ve mübarek elleri/ ince, küçük çeneleri,/ kocaman gözleriyle/ anamız, avradımız, yarimiz/ ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen/ ve soframızdaki yeri/ öküzümüzden sonra gelen/ ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız/ ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki/ ve karasabana koşulan ve ağıllarda/ ışıltısında yere saplı bıçakların/ oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan/ kadınlar,/ bizim kadınlarımız"
|