| |
En önemli reform boğuntuya gidiyor
Yazık... Kuş gribi, AB, Yahudi-Arap sermayesi tartışmalarıyla kilitlenen gündemde, yılın en önemli tasarısı "güme gidiyor." Oysa en az üç kuşağı etkileyecek reform girişimi bu... Ankara Ticaret Odası'nın ilginç bir araştırmasına konu olan sosyal güvenlik tasarılarını kastediyoruz...
Hem sosyal devlet olmanın gereğini yerine getirmek, hem de ekonomik istikrar için, daha önemlisi sosyal güvenlik sisteminin çökmesini önlemek için kara deliği azaltmak... Türkiye yıllarını bu iki zorunluluğu bağdaştıracak bir sosyal güvenlik sistemi arayışıyla geçirdi. Hatta irice adımlar attı. 1999'da SSK ve Bağ-Kur açıklarına bir nebze disiplin getiren, emeklilik sigortası sistemini de bir süre daha gidebilecek koşullara kavuşturan reform gibi. Geçen yasama yılında gerçekleştirilen sağlık kurumlarının tek çatı altında toplanması gibi... Ancak yine de bugünkü tablo ne hizmet vereni (kamu) mutlu ediyor, ne de hizmet alanı, yani işçi, emekli, dul, yetim ve sosyal yardıma muhtaçları. Hizmet veren mutsuz; çünkü sosyal güvenlik havuzuna bütçeden aktarılan ödenekler azaltılamıyor. Hizmet alan mutsuz; çünkü hizmet kaliteli değil. Ne emekli maaşı insanca yaşama imkan veriyor, ne de sağlık hizmetleri yeterli. Hizmet verenin sadece mutsuzluğunu değil, çaresizliğini de gösteren en iyi örneklerden birini dün Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün açıkladı: "Sosyal güvenlik açığını kapatmak için 1994'ten bu yana bütçeden aktarılan kaynak 84.2 milyar dolara ulaştı." Aygün son özelleştirmelerin değerinden yola çıkarak, 10 yılda sosyal güvenliğe aktarılan kaynağın 30 adet Erdemir'e ya da 13 adet Türk Telekom'a veya 20 adet Tüpraş'a eşit olduğunu belirtti. Ve haklı olarak vurguladı: "Oysa bu kaynaklar yatırıma ayrılabilseydi en az 900 bin kişiye istihdam sağlanabilirdi."
Sosyal güvenliğin misyonu Sosyal güvenlik reformu sadece Türkiye'nin değil, AB'den ABD'ye kadar tüm Batı'nın da başını ağrıtıyor. O nedenle Batı basınında hergün onlarca makale, rapor yayınlanıyor. Geçenlerde Fransa Sağlık ve Dayanışma Bakanı Xavier Bertrand ile sosyal güvenlik, yaşlılar, engelliler ve aileden sorumlu Devlet Bakanı Philippe Bas'ın ortaklaşa hazırladıkları bir yazı dikkatimizi çekti. Şöyle diyorlardı: * "Sosyal güvenlik sistemi, yaşlıların ve ailelerin gelir düzeylerini yükseltmenin, yaşam süresini uzatmanın ve ekonomik gelişmeyi sağlamanın aracı olmalı. * Sosyal güvenlik sistemi, tüm yurttaşlara hayatın tehlikeleri (hastalık, yaşlılık, iş kazası) karşısında eşit himaye, ailelere insanca yaşam geliri ve çocuklarının sayısını belirleme özgürlüğü sağlamalı. * Sosyal güvenlik sistemi, ulusal gelirin adil paylaşımının ve sosyal adaleti gerçekleştirmenin dinamosu olmalı. * Sosyal güvenlik sistemi, mutlaka çifte bağa dayalı toplumsal sözleşme getirmeli: Hem dayanışma ile yurttaşları birbirine kenetleyen, hem de bu dayanışmayı hayata geçirecek devlet ile yurttaşları birbirine kenetleyen toplumsal sözleşme..." Söyler misiniz; Türkiye'deki sistemde bu ilkelerin hangisi var? Ya da kaldı? Plan ve Bütçe Komisyonu'nda görüşmeleri başlayan ve 1999'daki reformun tamamlayıcısı olan tasarıyla ilgili tartışmalarda, biraz da reformun bu soylu amaçların ne kadarını getirip getirmeyeceği irdelenmeli. Popülizmle, "Mezarda emekliliğe hayır", "Sosyal güvenlik özelleştiriliyor" gibi kolaycı sloganlarla belki ilgi odağı olunabilir ama yarın, öbürgün o çıkışlar yüze vurulunca saklanacak delik aranılabilir. Tıpkı AK Parti iktidarının omurgasını oluşturanların 1999'daki reform görüşmeleri sırasında yaptıkları ucuz muhalefetten bugün utanmaları gibi...
|