|
|
"Yerse!" diyerek hazmettirmek olmaz
Avrupa bizi alır mı almaz mı; bu aşamada önemi yok. 20 yıl sonra kim öle kim kala... Belki AB bile kalmayacak... Ama Türkiye halkının ezici çoğunluğu bu işi ille de istiyorsa, bu süreci memleket hayrına görüyorsa, bu süreci AB'ye sırnaşma değil, bir gelişim süreci olarak görüyorsa; bize de 'durumdan en iyi vaziyeti' çıkarmak düşer; neyin nasıl olmayacağını kurcalamak değil. Müzakere Çerçeve Belgesi belki Türkçe'ye değil ama iletişim terminolojisine yeni bir kavram ekledi: Hazmetme ... "Absorption"ı hazmetme diye karşılamış bizimkiler. Redhouse'a göre, "sindirme, soğurma, emme, içine alma, kendine katma, sönümleme, emilim" diye de karşılanabilirmiş... Biz buna iletişim terminolojisinde "iç satın alma", "algılama yönetimi", "ikna yönetimi" falan diyorduk. "Hazmetme" hiç de fena gelmedi bana. Yalnız "ability"yi kapasite diye çevirmişler, olmamış. "Yetenek, kabiliyet, yatkınlık"tan birini kullansalar daha iyi olurmuş. Yani "hazmetme kapasitesi" yerine "hazmetme kabiliyeti" gibi... Şimdi soralım kim hazmedecek? AB'li siyasiler değil herhalde. Onların çoğunun hazım sorunu olmadığı anlaşılıyor. O halde Avrupa kamuoyu hazmedecek değil mi? "Hazmetme" eylemi olduğuna göre, bir de "hazmettirme" eylemi olmalı... Onlar hazmedecek de kim hazmettirecek? Herhalde biz... Pekiyi, Avrupalılar neyi, nasıl hazmedecekler? Biz onlara neyi, nasıl hazmettireceğiz ki, onlar hazmedecekler?.. Herhalde ekonomik göstergelerimizi değil. Konu rakamlarla ifade edildiği zaman iş kolay... Balık, pişmiş sebze gibi hazmı kolay yiyecekler misali. Avrupa, ekonomik göstergeleri, istatistik bilgileri Boğaz'ın taze balıkları gibi kolayca hazmedecektir. Yerken hazım sıkıntısı çekeceği şeyler ise daha çok soyut konularda karşısına çıkacaktır. Yani kültür ve değerlerimizle ilgili konuların hazmı zor olacaktır. Kırmızı et, kepekli besin maddeleri gibi hazmı zor yiyecekler. Hazmettirme bir iletişim işidir. Stratejik iletişimin işi. Reklam ve PR'ı entegre ederek. Üzerine bir tutam da 'kamu ilişkileri' koyarak. "Ben buyum, yerse!" diyerek hiçbir şey hazmettirilemez. Aynen yeni bir markayı hedef kitlesine hazmettirmek gibi. Ya da bir ürünü. Ya da bir fikri; bir hizmeti... Ya da bir şirkette başlattığınız değişimi... Kökünden farklı kültür ve değerlerimiz Avrupa kamuoyunun midesine taş gibi oturmuş. Araştırmalar öyle diyor. Sadece yasaları değiştirerek, ekonomiyi düzelterek o taşı eritemeyiz. Bir de AB'yi Türkiye'ye hazmettirmek gerek. Yani ortada ciddi bir iletişim sorunu var. Ülke güzelliğini sergileyen bir iki reklam filmiyle halledilemeyecek bir sorun. Pekiyi bu sorunu çözecek bir oluşumdan haberiniz var mı? Benim yok. Bir tek TÜSİAD çevresinde gönüllülerden oluşmuş, 1,5 milyon Euro toplamış bir girişim grubunu biliyoruz. Devede kulak... Korkarım, bu hazım işi sonunda Kızılay maden suyuna kalacak; ya da 'yerse' durumuna...
|