Konu aşk olunca, tecrübe bir işe yaramıyor...
"Konu aşk olunca" diyor Catherine Deneuve, "Önceki tecrübeler hiç bir işe yaramıyor..." Dünyanın en güzel ve en asil duruşlu kadını ilan edilmişti Catherine Deneuve... Benim en güzel ve en asil duruşlu seçilen kadında, en çok sevdiğim söz hayatındaki aşk acılarını anlattığı o sözdü: "Konu aşk olunca, önceki tecrübeler hiçbir işe yaramıyor..." Yaşamda her tekrarladığın işte, yeni bir tecrübe kazanırsın... Kalemi ilk tutuşunla, ikinci tutuşun arasında mutlaka bir tecrübe farkı vardır. İlk bisiklete binişinle, ikincisi arasında da... 10 ya da 20 kere bindikten sonra, bisikleti kullanmayı öğrenirsin... Çünkü her seferinde, düşe kalka, kafanı kolunu yara yara yapılmaması gereken hareketleri görüp tecrübe edinirsin... Yirmincisinde, artık düşmeden bisiklet kullanabilsen de, bisiklekete bininci defa binenin yanında çömez sayılırsın... Tecrübesizsindir... O bisikletle parende bile atabilirken, sen sıkı sıkıya kavradığın didonla, sağa sola devrilip, düşmemek için ıkınırsın... Hayatta yaptığın herşeyde tecrübe önemlidir... Yaptığın işi daha iyi kavradığın için önemlidir... Ona gittikçe daha fazla egemen olduğun için önemlidir... Nerede durup, nerede yüreyeceğini bildiğin için önemlidir... Ama, dünyada bir tek şey vardır ki, bugüne kadar yaşadığın hiçbir tecrübe fayda etmez... O aşktır... Andereas Papandreu'nun mea kulpa (benim hatam) dediği kendi hatalarınız tekrarlanır durur.... Kaç kere aşık olursan ol, yeni aşkın, senden, senin olan şeyleri teker teker isteyecektir... Sen de, bugüne kadar sanki onun için beklemişsin gibi, ona kendinden olan herşeyi bonkörce vereceksin... Çünkü, aşık olmak bir verme halidir aynı zamanda.. Ayakların yerden kesilmesinin bedeli, kendinden isteyerek verdiğin, sonrasını ise düşünmediğin şeylerdir... Aşk vücut kimyasının değişmesi halidir... Realist değil, sürrealisttir... Rasyonel değil, romantiktir... Lojik değil, illojiktir... Yani mantıklı değil, mantıksızdır... Vücut kimyasının değiştiği, illojik, romantik ve sürrealist aşk durumunda, geçmiş tecrübeler hiç işe yaramaz... Kendinde biriktirdiklerini, teker teker sevgiliye verirsin... En sonunda kendini de verirsin... 'Ben' olma halinden çıkar, 'Biz' olma haline dönüşürsün... Ve sonra... Sonra bir yerlerde verdiklerinin karşılığını alamadığını düşünürsün... Senin verdiğin kadar onun sana vermediği düşüncesi karıncalar beynini... İçindeki 'Ben' taşar, 'Biz' olma durumuna isyan etmeye başlar hafiften... Önce bi yoklar... Sonra bir daha yoklar... Sonra bir daha... Bir daha... Yoklamalar şiddetlendikçe acı da şiddetlenir içinde... Ve bu acının Reha Muhtar'ın 'acı var mı acı' espirisiyle uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur... Acı vardır!.. Hem de gerçekten içini acıtacak şekilde vardır... Bilinçaltındaki 'Ben' bilinçüstündeki 'Biz'i aşmaya çalışıyordur... 'Ben' ve 'Biz' çatışırken, senin kalbin acıyordur... Karşılığını alamadığını düşünüp, yaşadığın hayal kırıklıkları içindeki 'Ben'i güçlendirir... Yalnızlık korkusu ve kafanın içine çivilediğin sevgilinin varlığı ise 'Biz'i... Aşk yaşayan 'Biz' le, yalnız olan 'Ben' arasındaki çatışma, yıllarca, hatta mezara kadar sürebilir... Liz Taylor'la Richard Burton sayısız kere boşanıp sayısız kere evlendiklerinde bu fasit dairede devr-i alem yapıyorlardı... 'Ben'i yeniden ortaya çıkartıp, 'Biz'den uzaklaşman, çok acı çektiren, meşakkatli bir süreçtir çoğu zaman... Çünkü aşık olduğun sırada beynine çivilediğin kadını ya da erkeği söküp atman gerekir... En zorudur o... Kerpeten yetmez... Bilirsin ki sökülecek çiviyle birlikte senden de çok şeyler sökülüp gidecektir... Yaşanmış yıllar, kurulan düşler boşa çıkacaktır... Çok kolay girmese de ama çok zor çıkar çivi gibi çakıldığı o beyinden, sevgili... Ve tüm bunları yaşarken, daha önce yaşadığın tecrübeler hiçbir mana ifade etmez... "Konu aşk olunca.." Catherine Deneuve'ün dediği gibi, "Önceki tecrübeler hiçbir işe yaramaz..."
|