Kod adı AB
İşi toplumun yüreğini karabasanlarla ağırlaştırmak olan CHP ve onun Baas tipi yöneticileri haklıdır . 3 Ekim gecesi ortada duran Müzakere Çerçeve Belgesi bir önceki taslaktan daha geri unsurlar içeriyor. 3 Ekim koşulları da 17 Aralık'tan daha kötüdür . AB'nin Konsey onayıyla verdiği garanti mektubuna "Biz ne mektuplar, ne garantiler gördük" diye dudak da bükülebilir. Bütün bunlar günün "mana ve ehemmiyetini"nin üzerine gölge düşüremez . Hükümetin iyi yönettiği bir gerilim politikasıyla, kamuoyunu da arkasına alarak başarılı bir diplomasi sergilediği gerçeği de inkar edilemez. AB'nin, kendisini kepaze eden ve kökleri çok derinlere giden bir kavganın sonunda verdiği dönüşüm kararı küçümsenemeyeceği gibi. Zira 3 Ekim'de yalnızca Türkiye'nin Batılılaşma macerası bağlamında değil, küresel siyaset bağlamında da tarihi bir eşik geride kaldı. Baasçılar'ın ve demokrat olamamış s ağcıların arkalarında bıraktığı enkaz nedeniyle Türkiye 21'inci yüzyıla kırık girmişti. Ülke kendi potansiyelinin çok altında bir performansa mahkum edildiği, cesur kararları zamanında almadığı için zayıftı. Boşa harcanan 1990'lı yılların 2001 ekonomik felaketiyle sonuçlanması değişmeyi bir dayatma olarak gündeme getirdi.
ABD ile ilişkide çark noktası 11 Eylül 2001 tarihinden itibaren küresel ölçekte başlayan büyük mücadele, Türkiye'nin yeniden yapılanmaya başladığı döneme denk geldi. Cumhuriyet'in Türkiye'yi getirdiği nokta yani laik, demokratik, kapitalist ve Müslüman nüfuslu bir ülke olma gerçeği ülkenin değerini bu yeni küresel mücadele içinde artırdı. Bu nedenle de Türkiye kendini toparlarken dünya sisteminden destek alabildi. İslamcı bir söylemle ortaya çıkan küresel ölçekteki nihilist terörizm ile düzen arasındaki mücadelede Türkiye tarihsel birikimi nedeniyle özel bir konumdaydı. Batı sistemi içinde olması ve özellikle laikliği yalnızca Batı açısından değil, dünyanın yükselen güçleri Çin ve Hindistan açısından da önemseniyordu. Müslüman ülkelerde dinci şiddet ve otoriter rejim seçeneklerinden bunalmış toplumlar da Türkiye örneğine ve deneyimine ilgiyle bakıyordu. Derin bir kimlik bunalımı içinde olan AB'nin kendi krizine rağmen Türkiye ile devam kararı alabilmesinin bir nedeni de buydu. ABD'nin Türkiye'ye kızgınlığına rağmen yeniden işbirliğini tercih etmesi hükümetin değişen siyaseti kadar buna da bağlıdır. ABD Dışişleri Bakanı'nın son anda telefonlarla AB krizine müdahalesi de.
Önemli anın tadını çıkarmalı Türkiye bu süreçte kendisi de ciddi bir çalkantı geçirdi ve geçiriyor. Batılı olup olmadığı konusunda toplumun tereddütleri var. Ancak hayalleri ve arzuları genelde o yönde. Dahası yavaştan da olsa modern dünyaya kendi yapacağı katkıları düşünmeye başladı. Küresel ölçekte insanları, nitelikli düşünürleri var. Halen önünde daha iyi ve refahı sağlayabilecek bir seçenek de yok . Kendisini daha iyi yöneten, ekonomisini teknoloji üretecek şekilde yeniden düzenleyen ve vatandaşlarını iyi eğiten bir Türkiye ise zaten kimsenin reddetmeyi düşünemeyeceği bir ortak sayılır. AB kendi stratejik çıkarları açısından Türkiye ile ilişkiyi surdürmeye zor da olsa karar verdi. Türkiye de bu ilişkiyi kendi çıkarlarına en iyi yarayacak şekilde refah odaklı olarak kullanmayı bilmelidir. Yani son tahlilde bu ülkenin geleceği, toplumun ve siyasetçilerinin elindedir. Ama şimdilik yapılacak şey kısa bir süre için de olsa yaşanan önemli ve güzel anın tadını çıkarmaktır.
|