|
|
|
|
|
Lütfen uçağa atla gel
|
|
Gül, krizin geç çözülmesi nedeniyle Lüksemburg'a gitmek istemedi. Fischer aradı... "Biz bekleriz. Tören de bekler... Gel, Abdullah" dedi.
Dün, diplomaside ikili ilişkilerin önemini gösteren kritik anlar yaşandı. Türkiye'nin AB ile entegrasyonu için çok çaba sarf eden Alman Dışişleri Bakanı Fischer, Gül'ün gelmeyeceği haberi üzerine devreye girdi... Duygusal telefon konuşması ile Gül'ü ikna etmeyi başardı. Törene katılmasını sağladı.
BLAIR VE SCHRÖDER'İN ÇABASI Müzakere sürecini başlatan iki gizli kahraman daha vardı: Schröder ve Blair... Schröder, havanın en gergin olduğu anda Erdoğan'ı aradı ve iplerin kopmasını önledi... Ardından Blair devreye girerek Rum engelini aştı...
Dostlarımızla Avrupa'ya
Schröder öğlen Erdoğan'ı arayıp moral verdi. Kriz Blair'in devreye girmesiyle çözüldü. Akşam da Fischer Gül'ü çağırdı.
Son telefon Joschka Fischer'den geldi. 8.30 civarında. "Abdullah bekliyoruz. Lütfen atla uçağa gel." Gül biraz isteksiz. Her ne kadar kriz son dakikada Tony Blair'in devreye girmesiyle büyük ölçüde çözülmüş olsa da, saat çok geç." Oraya varmam gece yarısı olur" diyor. "Önemli değil biz bekleriz. Tören de bekler" diyor Alman Dışişleri Bakanı; "Lütfen bu anı birlikte yaşayalım. Ben sen gelmeden Lüksemburg'dan ayrılmayacağım." Bu, Fischer'in Gül'le gün içinde yaptığı ikinci telefon görüşmesi. Alman Bakan'ın azmi, Türk tarafını da duygulandırıyor. Fischer yalnız bir ay daha, Almanya'da yeni koalisyon kurulana kadar dışişleri bakanı. Ancak Türkiye, Türkiye'nin AB ile entegrasyonu, Fischer'in özel davası. O anı görmek istiyor. O yüzden gün içinde, krizin en tepe noktasında yine telefona sarılıp dostu Abdullah Gül'ü aradı. Türkiye'yi yatıştırmak, İngiltere dönem başkanlığının üzerinde çalıştığı formüle destek vermek için. Aslında dün yaşanan birçok şey, 17 Aralık'ı hatırlatıyordu. "Türk'ün Türk'ten başka dostu olmaz" diye düşünenlere taş çıkartırcasına, dostlarıyla omuz omuza mücadele etti Ankara. Herkesin üzerinde anlaştığı nokta, krizi aşan formülünTony Blair'in bastırmasıyla ortaya çıktığı.
BLAIR, SHRÖDER, RICE... Arada Gerhard Schröder'in Başbakan Tayyip Erdoğan'la çok önemli bir telefon görüşmesi var. Öğleden sonra 16.00 civarında, yani Avusturya'nın "imtiyazlı ortaklık" kaprisi aşıldıktan bir saat sonra. Telefon, AK Parti Genel Merkezi'nde toplanan Erdoğan, Gül ve kabine üyelerinin en gergin ve karamsar olduğu ana denk geliyor. Çünkü müzakere çerçeve belgesinin beşinci maddesi sorun olmaya ve sıkıntı yaratmaya devam ediyor; üstelik de Rumlar, İngiliz ve Amerikalılar'ın ortaya attığı ara formülleri bloke ediyor. İşte o noktada Alman Şansölyesi moral veriyor Türk tarafına. Başbakan Blair ve Rice'yla da görüşüyor. Ve kuşkusuz dünkü baş döndürücü trafikte en önemli manevra, Türk tarafında moralin iyice bozulduğu akşam üzeri 6 sularında İngiliz başbakanı Tony Blair'den geliyor. Tıpkı 17 Aralık gibi. Türkiye, Kıbrıs Rum kesimine NATO üyeliğini açan "Beşinci Madde"ye itiraz ediyor. Hem asker, hem milletvekilleri, hem de kabine. Dün öğleden sonra AK Parti Genel Merkezi'ne ulaşan yeni metin, bu maddede makul bir değişiklik içeriyor. Ama yeterli değil. Ankara ABKonseyi'nden de bir açıklama istiyor. Geçmişte Kıbrıs konusunda ağzı yandığı için "sağlamcı" olmak niyetinde. Üstelik Türkiye, yalnız havada bir açıklama değil, bu açıklamanın çerçeve belgesi metninin "içine" şu ya da bu şekilde monte edilmesini de istiyor. Rumlar metne konmasına, dip not ya da ilişik metin olması dahil her konuya itiraz ediyor. İşte Türkiye'nin moralini altüst eden o saatler, sonunda Blair'in bizzat devreye girip Rum kesimini ikna etmesiyle aşılıyor. Güçlü müttefiklerin yardımıyla...
'UTANÇ VERİCİ GÜN' Yine de eklemek gerekir: Türkiye'nin bundan sonraki Avrupa süreci zor. İki taraf için de. Son birkaç hafta, hükümetin ağzının tadını bozdu. Toplumun heyecanı öldü. Başbakan ve Dışişleri Bakanı, bir noktada masadan kalkmaya hazırdı. Kızılcahamam'daki AK Partililer'in havası bunu destekleyen biçimde oldu. Devlet bürokrasisinde, B senaryoları düşünülmeye başlanmıştı bile. Türkiye yanlısı bir Avrupalı diplomat, dün geç saatlerde aradığımda "Avrupa için utanç verici bir gündü" diyor. "Avrupalı olmaktan utanıyorum" diyor. Türkiye'yle müzakereler başladığı için değil. Tam tersine. Verilen sözlere rağmen bizi bu kadar kıvrandırdıkları için...
|
|
|
|
|
|
|
|
|