İki gözüm, iki yüzüm!
3 Ekim'e bir gün kala anlaşılan nedir? "Bir kısım Avrupalının iki yüzlülüğü". Sadece "biz" söylüyor olsak fazla sübjektif olurdu; neyse ki, bir kısım Avrupalının ikiyüzlülüğünü daha sert, daha doğrudan, daha içeriden söyleyen başka bir kısım Avrupalı da var. Bu "bizden yana" olanların dürtüleri, saikleri ne olabilir: Askeri, ekonomik, siyasi, askeri faydacılık, muhtemelen. Bir kısmında. Neden olmasın; Türkiye sevgisi. Az bir kısmında. Bir de, hukuka, ahlaka, insana, demokrasiye, çok kültürlü, çok sesli olmaya, "öteki"ni de içermeye, ekonomik açıdan güçsüzü, dini, etnik, milli, kültürel bakımdan farklı da kapsamaya dönük bir "ilke".
Onca demokrasi sürecinden... Din savaşları, iç savaşlar, etnik savaşlar, kıta, dünya savaşları, devrimler, karşı devrimler, faşizmler, sosyalizmler, duvarlar, duvar yıkıntıları ardından Avrupa bakiyesindeki "hakiki demokrasi, sahici demokratlık, samimi ve tutarlı ilke ve değerler" özü o sonunculardan ibarettir. Diğerleri elbette bir takım demokratik, hukuki, ahlaki kuralları kabul eder; ama içleri kıpır kıpır dışlayıcı, dayanışmadan çok kırıcı, yıkıcı, bazen dini, bazen milli bağnaz "oportünistler"dir. Bazen oportünizm, faydacı, fırsatçı kavramı bile hafif kalır; demokratik ilkelere özde inançsız yarı faşolardır. İster sağdan vuralım, ister soldan... "Sahici demokrat" öz de, özü itibariyle ve genellikle hala "sol"dur.
Orada kırmızı, pembe, yeşil, sert yahut yumuşak, az sosyalist çok piyasacı yahut pek sosyal-demokrat bir "sol"un varlığını, iktidar ihtimallerini besleyen "toplumsal gerçek"in bir temel unsuru da budur zaten. Alman ya da Fransız, İtalyan ya da İspanyol, her neyse; bir takım insanların, ekonomik, toplumsal, kültürel, küresel adalet, kapsayıcılık, dayanışmacılıktan da beslenen "demokratik ilkeler"i hayatlarının temel direği yapmaları. İnsanlıklarının, vatandaşlıklarının, dünyayı paylaşmanın, çevreye hassasiyetin, başka kültürlere, ırklara, halklara saygının, güçsüze desteğin, mağdura yakınlığın, haksızlığa öfke ve isyanın, bireysel bağımsızlık ile toplumsal-küresel dayanışmanın omurgasının bu "demokratik kültür" olması.
Böyle zamanlar, kendimizi de bu ilkelerle biraz olsun değerlendirebilme fırsatıdır. Hayal bu ya! Türkiye'de, siyaset yapma, devlet yönetme, rejimi koruma, iş hayatını idame ettirme, üniversitede bilim, fikir üretme, dini ve milliyeti idrak ve icra, medyayı işletme, güçsüze sahip çıkma, ötekini dışlamama, kendine özeleştirel bakabilme, tarihini çok boyutlu yorumlayabilme, dayatmalara başkaldırı, başkasının özgürlük ve arzularına saygı, kendi özgürlüğüne titizlenme, elalemin hakkı ve hukukunu kendininki kadar kıymetli görme, para kazanma, rekabet etme, dayanışma kurumlarını koruma, idame ettirme, kültürel çoğulculuktan nasiplenme, eğitimin demokratikleştirilmesi, başka ırkları, halkları aşağılamama, insanların dilini, dinini, şivesini, geçmişini, kökenini alay, baskı, ötekileştirme mevzuu yapmama... Ekleyin, ekleyin, ekleyin... Hepsi açısından "demokratik kültür" hangi seviyede... "Hakiki demokrasi, sahici demokratlık, samimi ve tutarlı ilkeler" ne yaygınlıkta, hangi zaviyededir. Ben AB'ye ve AB sürecine, "ilkesiz, tutarsız, alçak, sahte, menfaatçi, oportünist, dışlamacı, fesat, bağnaz, adaletsiz" bir küresel düzene, Avrupa yapısına ve milli rejime karşı "insani-demokratik ilkeler"in de sınır ötesi kardeşlik yapabilme imkan ve ihtimali olarak bakageldim. Ne olursa olsun, hala öyle.
|