| |
Hükümet Teziç'in değerini bilmeli
Erdoğan'ın YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç'e yüklenmesine çok şaşırıyoruz. Teziç'in yerinde Prof. Dr. Kemal Gürüz, İstanbul Üniversitesi'nin başında da Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu olsaydı ne yapacaktı? Hele Kürt sorunu, Ermeni Konferansı gibi netameli konuların tartışıldığı dönemde.
Yüksek öğretimde yeni akademik yılın hükümet ile YÖK arasında yeni bir gerginlikle, hatta onun da ötesinde güven bunalımıyla başlaması, Türkiye için büyük şanssızlık oldu. Krizin pimini, Başbakan Erdoğan geçen hafta bugün Bahçeşehir Üniversitesi'nde yaptığı konuşmayla çekti. Doğrusu YÖK'ü hedef alan sözleri yenilir yutulur gibi değildi: "Kafaları basmıyor. Hayatta iki koyun gütmemiş. Gütmediği ve hayatı yaşamadığı için bunu kavrayamıyorlar." Başbakan'ın bu kadar kızmasının nedeni, özel sektör ilköğretim okulu ve lise açabilirken, YÖK izin vermediği için yüksek öğretime yatırım yapamaması. Teziç ise dün suçlamayı yanıtlarken, Erdoğan'ın YÖK'ten hukuka uygun olmayan işlem istediğini, hukuksuz alana itmeye çalıştığını söyledi. Haksız değil. Çünkü Anayasa'nın "Yüksek öğretim kurumları"nı düzenleyen 130'uncu maddesinde üniversitelerin ancak iki şekilde kurulabileceği belirtiliyor: Ya "Kanunla devlet tarafından", ya da "Devletin gözetim ve denetiminde vakıflar tarafından." Onda da vakıf üniversitelerinin kazanç amacına yönelik olmaması gerektiği altı çizilerek vurgulanıyor. Anayasa'nın bu hükmü ortadayken, YÖK'ten özel sektöre kazanç amaçlı üniversite kurma izni vermesi nasıl istenebilir? Erdoğan konuyu YÖK'e yüklenmek için bir fırsat görmüyorsa, yüksek öğretimin özel sektöre açılması gerektiğine içtenlikle inanıyorsa, çözüm basit: Bugün başlayacak yeni yasama yılında Anayasa değişikliği teklifini Meclis'e indirsin. Ancak Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Burhan Kuzu'nun hazırladığı pakette 130'uncu maddenin yer almaması, doğrusu amacın üzüm yemekten çok bağcıyı dövmek olduğu kuşkuları uyandırıyor. Üniversitelere kadro tahsisi tartışmalarında gelinen nokta da bu kuşkuları katmerleştiriyor. Erdoğan YÖK'ün öğretim üyesi yetiştirmediğini söylüyor. Teziç ise öğretim üyesi yetiştirmek için kadro tahsislerinde hükümet engeliyle karşılaştıklarını...
Bu kavgada herkes kaybeder Gerginliğin bir an önce aşılmasında sayılamayacak kadar çok yarar var. 1- Herşeyden önce YÖK'ün başında Teziç gibi, yürekten demokrat, ılımlı bir bilim adamının bulunması hükümet için büyük şans. "YÖK Yasası'nın virgülünü dahi değiştirtmem" diyen Prof. Kemal Gürüz'ü mü tercih ederdi, yoksa "Gerginlikle sonuç alınmaz, YÖK dahil tüm sorunlar toplumsal mutabakatla çözülmeli" diyen Prof. Teziç'i mi? 2- AB sürecinde Türkiye'nin YÖK'ten üniversitelere kadar yüksek öğretimi yeniden yapılandırması şart. En başta da üniversitelerin mali ve idari özerkliği sorununu çözmesi. OECD kriterlerine göre, Türk üniversitelerinin özerklik notu 8 üstünden sadece 1.5! 3- Türkiye'nin global rekabette de, AB'de de iddialı olmasının yolu, yüksek öğretimde kaliteyi artırmasından geçiyor. Bu da araştırma-geliştirmeye, "inovasyon"a daha çok kaynak ve tabii o alanlarda çalışacak araştırmacılara, bilim adamlarına daha çok kadro, daha çok imkan sağlamakla mümkün olabilir. AB'de profesör maaşı en az 10 bin euro, Türkiye'de 1.500 euro! Geçim derdindeki bilim adamından nasıl bilimsel araştırma bekleyebilirsiniz? "Niye ilk 500'de Türk üniversitesi yok" hesabını sorabilmek için, önce o sonucu doğuran nedenler ortadan kaldırılmalı...
|