| |
Barışçılık mı? Düşmancılık mı?
Avrupa kültürü ile Türkiye kültürü çatışmıyor. Barışçılık kültürü ile düşmancılık kültürü çatışıyor!.. 3 Ekim'e saatler kala, hem Avrupa hem de Türkiye tarihin en keskin virajına birlikte giriyor. Her iki taraf için de bu virajı selametle dönmekten başka seçenek yok.
Meseleyi doğru koyarsak, analizi de doğru yapma olanağı buluruz. Artık biliyoruz ki, Avrupa'nın iç siyasetinde, onların fanatikleri nasıl ellerindeki bütün kozları oynamaya başladılarsa, Türkiye fanatikleri de benzer kozlara sarılıyorlar. Fakat dünya tarihini olumlu çizgiye oturtacak güç, fanatizm değildir. Akıl, sağduyu ve barışçılık kültürüdür! Yüzlerce yıl milletlerin birbirini boğazlamasını bir kenara bıraksak bile, sadece iki cihan savaşında Avrupa halkları birbirlerini gırtlakladı. Peki, daha sonra ne oldu ve nasıl oldu da, ortaya bir "Ortaklık Projesi" çıktı ve bugüne kadar büyük bir dikkat ve titizlikle, hem de kan ter içinde uygulandı? Çünkü artık akıl ve sağduyu "barış" diyordu.
İşte bugün biz Türkiye olarak bu "barışçı aklın" yanında durmak istiyoruz. Çünkü bundan muazzam bir çıkarımız var. Hukuk, demokrasi ve insan hakları bakımından da var, sosyolojik, ekonomik ve kültürel olarak da var. AB ile ortaklık yapmakta bizim çıkarımız var da, Avrupa'nın yok mu? Türkiye ile ortaklık Avrupa için de en azından bizimki kadar elzemdir ve onların da çıkarlarına hizmet edecektir.
Türkiye'nin gençliği, insan kaynakları, daha iyi yaşama hevesi ve arzusu Avrupa'nın doymuş ve yaşlanmış sosyal yapısı için bulunmaz bir hazine niteliğindedir. Avrupa ile ortaklığa davet edilmiş, gururu incitilmemiş bir Türkiye Avrupa'nın güvenliği için de büyük önem taşır. Buna karşılık istiskal edilmiş, horlanmış bir Türkiye Avrupa'nın barışçı havası için en dikkate alınması gereken rahatsızlıklardan biri olacaktır.
Türkiye bir çırpıda sayılabilecek nice eksiklerine rağmen, Avrupalı bir ülkedir. 150 yılı aşkın bir süredir Avrupa kültürü ile iç içe geçmiş olarak ayakta durmaktadır. AB'yi bugüne kadar getirmeyi başarmış Protestan ahlakının ve devlet adamlığı cesaretinin bu yalın gerçeği görmezden gelebileceğini düşünemiyorum bile... Türkiye, Fransa'da veya Almanya'da ve hatta Avusturya'da, fanatik iç siyaset arayışlarına kurban edilmeyecek kadar önemli ve büyük bir ülkedir. Gerek Avrupalı fanatikler gerekse bizim yerli fanatikler, AB sürecine taş koymaya çalışmakla sadece ve sadece kendi günlük çıkarlarının peşinde koşmaktadırlar.
Sarıldıkları tek silah, ya kültürler uyuşmazlığı bahanesidir ya da emperyalizm yavesidir. Hayır! Bin kere hayır! İster sıradan bir Fransız olsun, ister Avusturyalı, ister Alman köylüsü veya Türkiye ulusalcısı olsun... Saflar, Barışçılar ile Düşmancılar şeklinde billurlaşıyor. Saflar, statükocular ile yenilikçiler şeklinde belirginleşiyor. Gerisi hikayedir!
Türkiye'de de tarihsel determinizmin dinamikleri galebe çalacak, bu ülke isteseler de istemeseler de Avrupa standartlarını yakalayacaktır. Avrupa bu yolda bizden desteğini esirgemezse kendisi de kazanır.
|