| |
|
|
Star TV'nin satışı üzerine medyada doğan yeni tablo...
Dünkü ihaleden sonra Star TV'de çalışan çok yakın bir arkadaşım beni arayıp, kanalı Doğan Grubu'nun alması hakkında ne düşündüğümü sordu. Aklıma 1980'de Milliyet'in Aydın Doğan'a satıldığını çalışanlara Kireçburnu'ndaki lokantada duyuran Ercüment Karacan'a, Namık Sevik'in gösterdiği tepki geldi: - Patron, bizi Kunta Kinte gibi sattın, demişti rahmetli Sevik. Kunta Kinte o dönemde çok izlenen ve Afrikalı zencilerin nasıl köle olduklarını anlatan Amerikan dizisi "Kökler" in (Roots) kahramanının adıydı. İşin şaka yanı bu tabii. Aydın Doğan'ı Dışbank satışında nasıl kutladıysam, Star TV'nin alımında da aynı şekilde kutluyorum. Neticede bu alımla televizyonlarının reklam pastasındaki payını artırarak medya rekabetinde bir adım öne geçti. Dünkü ihalede Doğan adına artırmaya katılanların davranışlarından, belirlenen 306 milyon dolar rakamının üzerine de çıkmaya kararlı oldukları anlaşılıyordu. Demek daha önceki toplantıda Aydın Doğan "Bana sormayın ve rakipler ne verirse daha fazlasını verin" demişti onlara. Bu, ekonomik bir fizibilite hesabından çok bir grubun veya patronun sektördeki iddiasını yansıtıyordu. Aynı durum Hilton'un ihalesinde de görülmedi mi? Yani rakiplerinin Aydın Doğan'ın düşünce ve ruh yapısını iyi tahlil etmeleri gerekiyor. Türkiye siyasi istikrarını korursa ve ekonomi bu tempoda büyürse, medyanın reklam geliri de doğal olarak artacaktır. Gelecek dönemde Star TV'nin reklam gelirleri bu çerçevede 100 milyon doların epeyi üzerine herhalde çıkar. Bu açıdan Kanal D'nin ve CNN Türk'ün de sahibi olan Doğan'ın, Star TV'ye verdiği yüksek fiyatın bir anlamı var. Aynı durum Kanadalı CanWest için söz konusu olmadığına göre, tahminimce onlar pahalıya satın aldıkları iki radyo istasyonunun yanına makul fiyatla bir televizyon kanalını nasıl ekleyeceklerinin arayışına şimdiden girmişlerdir. Acaba bu kanal Kral TV mi, yoksa başka bir kanal mı olacak? Star TV'nin de Doğan'a ait olduğu tablo, medyada rekabetin bittiği ve bir monopolün doğduğu anlamına gelmiyor. Ciner Grubu gazeteleri ve televizyon kanallarıyla bu rekabette bütün ağırlığı ile var. Karamehmet medyası da var. Ayrıca hem yazılı basında hem de radyo ve televizyonculukta bağımsız gruplar var. Bütün bu gözlemlerin ötesinde şunları ekleyebilirim söylediklerime: 1- Bütün kopan gürültüye rağmen Türkiye' de rakamlar ve özellikle medyanın rakamları, gelişmiş dünya ölçeğinde çok küçüktür. Bugün mesela ABD'de bir yerel televizyon kanalı veya mahalli bir gazete bile bu rakamların üzerinde değerleri ifade ediyor. 2- Türkiye' de medyanın da diğer girişimlerin de ve dolayısıyla emeğin de değerlenmesi, siyasi ve ekonomik istikrarın korunmasına bağlı. Türkiye' nin geleceğine duyulan güven artarsa, hem yerli, hem yabancı sermaye yatırım konusunda cesur davranır.
|