Bir acı tebessüm
Vakit, akşamdır. Takvimlerin 24 Eylül'ü gösterdiği bir güz akşamı. Haberler, hüzünle kazınır beyazcama. Hüzün, ekranlardan yüreklere taşınır. Altyazılar bütün kanallarda bir nehir gibi akar: "Zeki Müren öldü. Sanat güneşi söndü." Vakit akşamdır; yer Diyarbakır. Kahvehaneyi dolduran Diyarbakırlılar da bütün Türkiye ile birlikte kanayan bir nehir gibi akan alt yazıları izlerler gözleriyle. İşte tam o sırada "bir acı tebessüm" dokunur dudaklara. Sessizliği bozan gönül kırığı bir serzeniş: "Peki Diyarbakır Cezaevi'nde ölenlerin hiç mi önemi yok!" Zeki Müren'in Türkiye ile tam da "yeniden" kavuşurken ayrıldığı o hicran gecesinde, hemen hemen aynı saatlerde, Diyarbakır E Tipi Cezaevi'nde yerlerde cesetler yatmaktadır. Ölenlerin kimlikleri, neden orada oldukları önemli mi? Önemli olan Adalet Bakanı'nın cezaevinde inceleme yaptıktan sonra söyledikleri: "Keyfi uygulamalarını devam ettiren cezaevi yöneticileri, şu anda görevden uzaklaştırılmışlardır." Onlar görevlerinden uzaklaştırılmıştır ama 10 tutuklu da artık yaşamamaktadır. Ve ekranlarda Zeki Müren: "Bir tatlı tebessüm, bin vuslata bedeldir." "Sevda, hasret ve hicran" şarkılarının adamı, bir güz akşamında ülkesiyle vedalaşırken ciğerinizi yakan acı, Diyarbakır kahvehanelerine aynı yakıcılıkta ulaşamaz. Ekranları; ölümü dimdik ve boyun eğmeden karşılayan bir koca çınarın hüznü kaplarken, ülkemin bir başka köşesinde sorulan gönül kırığı soru da büsbütün haksız sayılamaz. Yıllar yılı bu ülkede "vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü" nutukları atıldı. Korkuldu bölünmekten. Oysa... Kim bölebilir, kim ayırabilirdi ki? Kimin gücü yeter, kim cesaret ederdi? Ama, bir başka korkuyu, hem de gerçek bir korkuyu umursayan olmadı. Doğuda yaşayan acıyı batıda duymazsanız, batıda yürek yakan kederleri doğuda acı saymazsanız, işte o zaman korkun ayrılıklardan. Bir coğrafyayı dolduran insanları ortak acılar, ortak sevinçler ve ortak kıvançlardan başka ne birleştirebilir ki? Ve Zeki Müren'den ötede daha nasıl bir zenginlik bulabiliriz ki? Herkes aşık olur, herkes aşk acısı çeker, herkes hasretlere düşer ve herkesin gönlü hicranla dolar ve herkesin içinde gün gelir sevda bahçelerinin çiçekleri solarken, şarkılardan daha ötede ne buluşturur ki bizi? O "acı tebessüm" dokunmaz mı şimdi? (Dokuz yıl önceki yazımızdan...)
|