Çetebaşına çevirmen başkan
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir'in Avrupa Parlamentosu'nda düzenlenen bir toplantıda yaptığı konuşmada ve sunduğu 'Çözüm Raporu'nda dile getirilen görüşlerin pek çok kesimlerce tepki ile karşılanması kaçınılmaz. Özellikle 80 yıldır sığlaşa sığlaşa yamyassı bir gözlem çizgisi haline geleneksel devlet yaklaşımında olanlar 'vay hain vay' diye başlayan suçlamalarla milli ve vatani (!) görevlerini yerine getirdiklerine inanarak huzur içinde pek derin uykularını sürdürebileceklerdir. Oysa Osman Baydemir teşekkürü hak ediyor. Öcalan'dan daha iyi anlaşılabilir ifadelerle, çok açık biçimde hayallerindeki hedefi ortaya koyarak devletin sığ teşhisini çürütüyor, adeta 'sizin zannettiğiniz şeyi değil, başka bir şeyi istiyoruz' diye haykırıyor: - Bu ne terör sorunudur, ne ekonomik sorun. Bu Türkiye'yi iki milletli bir ülke haline getirmegetirememe sorunudur! Sahi böyle mi diyor? Evet 'ilm-i siyaset'in diliyle aynen bunu söylüyor. Mevcut yasal çerçeve içinde yargı konusu olabilecek, hatta belediye başkanlığından alınmayı gerektirecek söyleme düşmemek için kelimeleri ustaca seçerek meramını herkesin anlayabileceği şekilde ortaya koyuyor. O kadar 'herkesin anlayabileceği şekilde' ki, başını kumun altında tutmakta inat eden devlet ve hükümet yetkilileri bile bilmezden gelemez. Peki 'bilmezden gelemezler' de bildiklerini beyan etme cesaretini gösterebilirler mi? Çoğu hayır! Zira Baydemir ve yoldaşlarının bu sivri talebini resmi bir müracaat gibi Avrupa Parlamentosu'na taşıttıranlar, sözde bölücülükle mücadele eden mekanizmalarımızdaki pek çok açgözlü zevatı da korkutmuş, sindirmiş veya maddimanevi kemik ile iştahlandırıp teslim almışlardır. Baydemir'e teşekkür borçlu olduğumuzda ısrar ediyorum. Abdullah Öcalan'ın kendine özgü 'tamlamalar' kullanarak yürüttüğü siyaseti berraklaştıran Baydemir aslında karakutuyu ardına kadar açıyor. Öcalan belki 'derin aydın' görünmek istediği, belki 'büyük adam jargonu' üretme saplantısına kapıldığı, belki de sadece Türkçe'nin imkanlarına tam hakim olmadığı için karnındaki emelleri herkesin bir çırpıda anlayabileceği şekilde kalıba dökememektedir. Hatta belki de özellikle böyle bir söylemi seçerek sıkıştığında kıvırabilme kapısını açık bırakmak istemektedir. Baydemir ise onun yolunda olsun veya olmasın, aslında Öcalan'ın bulanık söylemlerinin arasına sıkıştırdığı 'Türkiye'yi ikinci bir ulusla paylaştırma' tasarısına adeta 'tanım' değeri kazandırmaktadır. Bizimkiler ne diyor? - Mesele ekonomik geriliğin de desteklediği terör meselesidir. Baydemir kökten itiraz getiriyor: - Meseleye 'güvenlik-terör' ya da salt 'ekonomik geri kalmışlık' çerçevesinden bakılınca Kürt sorununun sosyal, siyasal, kültürel, hukuki boyutları görülmemektedir. Bu çerçevede her türlü silahlı çatışma stratejisi, silahlı eylem ve askeri yöntemlerin demokrasi ve barış girişimlerini sonuçsuz bırakarak derinleştirdiğine inanıyoruz. Burada Baydemir'in benzeri Kürt kökenli siyasetçiler (?!) gibi, 'terör' kavramını kullanmayışını, 'silahlı eylem' ve 'silahlı çatışma' demeyi tercih edişini geçelim. Ancak sayın başkan bu sözleriyle, kendini 'bölücülük karşıtı kahraman' zanneden sığ teşhisçi geleneksel kadroların tamamına restini çekiyor; asıl neyi istediklerini, dağdaki çetelerin iç ve dış talimatla ortalığı neden karıştırdığını şu sözleriyle açıklıyor: - Başta Anayasa olmak üzere tüm hukuksal ve idari mevzuatın kültürel ve siyasi farklılıkları yok sayan yasaklayıcı hükümlerden arındırılması, Kürtçe dilinin eğitim müfredatına alınması. Bu ifadeler, kendisini Diyarbakır'da oturan bir eyalet başbakanı olarak hayal eden kişinin Türkçesi ile dile getirilmiş üst düzey bir bölücülük tanımıdır: - Türkiye Belçika'daki Valon-Flaman ikili yapısına benzer iki uluslu bir devlet olana kadar sorun (yani terör kahpeliği) sürecektir.
|