|
|
|
|
|
|
Almanya'yı yakından izlemek lazım
Almanya kilitlendi. Genel beklenti, koalisyon pazarlıklarının birkaç hafta süreceği yönünde. Büyük koalisyonu isteyenler olduğu kadar istemeyenler de çok. Hür Demokratlar'ın (FDP) Sosyal Demokratlar'la (SPD) koalisyon kurmayacaklarını söylemelerine rağmen bu olasılık hayli güçlü bir alternatif olarak şekilleniyor. Kızıl-yeşil-sarı renkleri bir araya getireceği için trafik ışıkları adı verilen koalisyon, son tahlilde Almanya'nın taleplerine daha iyi cevap verebilir. Bazı gözlemciler de yeniden seçim ihtimalinin güçlü olduğunu savunuyor. Almanya'nın kilitlenmesi AB açısından da bir felaket olarak nitelendiriliyor. Özellikle ülkede ekonomik reformlara devam edilmemesi ihtimali dün Komisyon Başkanı Barosso'nun da söylediklerine yansıdığı gibi hayli telaş yaratıyor. Seçim sonuçlarına bakıldığında Bayan Merkel'in çarpıcı bir başarısızlık gösterdiğini söylemek doğru olur. Buna karşılık Şansölye Schröder olağanüstü bir performans göstererek partisini iktidar adayı olarak tutmayı becerebildi. Ancak seçim gecesi gösterdiği tavrın Alman toplumunu rahatsız ettiğini söyleyenler de var. Bir başka açıdan bakıldığında büyük partilerin geçen seçime göre toplam 8 puan kaybetmesini kayda değer bir gelişme olarak görmek gerekir. Kuşku yok ki zor ve derin değişimlere gebe tüm toplumlar gibi Alman toplumunun da kafası hayli karışık ve bu tepkiler seçim sonuçlarına da yansıdı. Almanlar'ın yüzde 70'i reformların gerekliliğine inandığını belirtirken bunun kendisine ve kazanılmış haklarına zarar vermeden olmasını istiyor. Bu nedenle reform sürecinin yeterince hızlı gerçekleşemeyeceğine dair özellikle iş çevrelerinde derin bir kaygı hüküm sürüyor.
'Öcü Türkiye' işlemedi Seçim kampanyasının son gününde gerek Angela Merkel, gerekse Bavyeralı ortağı Edmund Stoiber, Türkiye öcüsünü gündeme getirdi. Seçim sonuçlarını bu açıdan da değerlendirecek olursak Türkiye konusunun seçmenin çoğunluğu açısından belirleyici olmadığı anlaşılıyor. Türkiye'nin AB üyeliği süreci açısından bakıldığında dünkü yazıda kendisinden bahsettiğim Heinz Kramer'in öngörüsünün ne denli doğru çıkacağını kestirmek biraz güç. Kramer, Kızıl-Yeşil hükümetin Türkiye politikasının aynen devam edemeyeceğini savunmuştu. Gene de kurulacak herhangi bir koalisyon hükümetinde ya SDP, ya Yeşiller, ya da her ikisi birden yer alacağından müzakere sürecine müdahale türünden olumsuz bir gelişmeyi ihtimal dışı diye görmek gerekir.
Kendimizi anlatmalıyız Kaldı ki Fischer'in de etkisiyle şekillenen Schröder'in Türkiye politikasının yalnızca politik oportünizmle açıklanması mümkün değil. Avrupalı Türk Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Şafak Ozan'ın da vurguladığı gibi Schröder son üç yılda Almanya'daki Türkler'in temsilcileriyle düzenli toplantılar yaptı. Onları dinledi. Konulara vakıf ve stratejik açıdan Türkiye'nin Almanya ve AB açısından sahip olduğu değeri de biliyor. Kendi partisinde ve diğer partilerde yeterince karar verici henüz bu görüşleri paylaşmıyorsa da giderek büyüyen bir seçkin tabaka Türkiye konusunda hayli olumlu görüşlere sahip. Bu son nokta Türkiye'nin AB işini ciddiye alıyorsa yapması gerekenler hakkında bir ipucu veriyor. Üç milyona yakın Türk'ün yaşadığı Almanya'yı ne kadar az tanıdığımız, siyasetini, kültürünü, sosyal yapısını izlemediğimiz bu seçim sırasında da çarpıcı şekilde ortaya çıktı. Alman kamuoyunu etkileyebilecek örgüt ve şahsiyetlerle Türkiye'deki aktörlerin çok kısıtlı ilişkileri var. Bu ilişkilerin geliştirilmesi Türkiye'nin AB süreci içinde en belirleyici hedeflerden biri haline gelmelidir.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|