Komplolar
Kaç kişinin ilgilendiği bilinmez ama geçen günkü gazetelere haber yansımıştı. Yeni bir kitabın yazarına göre Shakespeare'in piyeslerindeki dizelerin şifresini çözdüğünüz zaman büyük ozanın o dönem İngiltere'de yasak olan Katolikliğin propagandasını yaptığını anlıyorsunuz. Bu teoriye de yer verdiği yazısında Guardian gazetesinin yorumcusu Poly Toynbee komplo teorisyenliğinin alıp başını gittiğinden şikayet ediyordu. Demek ki komplo teorileri gelişmişaz gelişmiş demeden tüm toplumları etkisi altına alıyor. Gene demek ki herşeyi açıklama gücüne sahip komplolar, insanlığın yeni afyonu haline geliyor. Türkiye'de çok satanlar listesine veya internetten gelen mesajlara bir göz atmak bu tutkunun ülkemizde de ne denli yaygın olduğunu gösteriyor. Bir konuyu enine boyuna öğrenmek ve anlamak zahmetinden insanı kurtardığı için komplonun cazibesi yüksek. Üstelik komplo teorileri geçerli değilse bile etraf komplo kuranlarla dolu. Muhayyile sınır tanımadığı için de istediğiniz kadar senaryo kurabilirsiniz. Son tahlilde insanların ya da toplumların başlarına her geleni komplonun varlığına bağlamaları büyük ölçüde özgüven eksikliğinden kaynaklanır. Bir de kendi kaderi üzerinde hakimiyeti olmadığı düşüncesiyle insanlar ve toplumlar sorumluluklarını başkalarına, çoğunlukla da güçlü olduğuna inandıklarına yükler. Balkanlar'ı kana bulayan Sırplar bile sonuçta büyük bir komplonun kurbanı olduklarına inanıyor.
Çevre, değişim, iç savaş Ortadoğu'da olup bitenleri de strateji kisvesi altında komployla açıklamaya çalışmak mümkün. Ama uluslararası ilişkilerin analiz araçları olayları anlamaya yeterince yardımcı oluyor. Irak'tan başlayarak Türkiye'nin çevresinin kökten değişmesi tüm bölgede rahatsızlık yaratıyor. Arap ülkeleri ve devlet sistemi, yerleşik iktidar yapılarını tehdit eden yeni yapılanmadan nefret ediyor. Anayasa sürecine veya Irak'ta istikrarın sağlanmasına zerre katkıda bulunmamaları o yüzden. Ama sonuçta iç savaş ateşiyle sarılacak bir Irak onları da içine çekecek ama değişime uyum göstermektense beyhude yere buna direnmeyi toplumlar da, devletler de tercih ediyor. Sebebini de anlamak kolay. Elden gidecek iktidar çok büyük ve muktedirler bunu yapmaya hiç niyetli değiller. Türkiye'de ise Arap devletlerinden çok farklı konumuna rağmen gene bu değişiklikten ölümcül korku duyanlar var. Parçalanma kaygısını ön plana çıkaran bu yaklaşımlar nedeniyle neredeyse ABD'nin Irak Savaşı'nı yalnızca Türkiye'yi bölmek, parçalamak için yaptığını bile iddia edenler çıkacak.
İşlevsel olmaz Halbuki ABD'nin Irak'taki başarısızlığı bir bakıma Türkiye'yi eskisinden daha değerli ve önemli bir bölgesel aktör haline getirdi. ABD ile ilişkilerdeki sıkıntının tümüyle giderilmemiş olması, Irak Kürtleri'nin özellikle başlangıçta ABD'nin müsamahasına mazhar olmaları, PKK'ya karşı askeri bir hamlede bulunulmaması bu gerçeği değiştirmiyor. ABD'nin Irak Savaşı İran'ı güçlendirdiği ölçüde, Amerikan stratejik çıkarları diğer çevre ülkelerin ABD ile dost ve istikrar içinde olmasını gerektirecektir. Bağımsız Kürdistan, ABD çıkarlarına uygun hareket edecek gibi görülse de yeni bir devlet olmanın zaafları, etrafının hasım devletlerce çevrili olması böyle bir devleti işlevsellikten uzak tutacaktır. Gerçi ABD'nin ne kadar hatalı adımlar atabileceği Irak'ta ayan beyan ortaya çıktı. Gene de Türkiye'nin merkezi öneminin kolaylıkla gözardı edilmeyeceğini düşünmek için yeterli neden var. Bu gücü ülkenin çıkarlarına uygun kullanabilmek için komploların rehavet verici dünyasından çıkıp, kafa çatlatan analizlere dalmak alternatifler üzerinde düşünmek gerekecek.
|