Tatlıses: Fotoroman çekelim Rahşan Hanım
Sanırım 12 yıl önce idi. Canım arkadaşım Bora Çifçi ile 'Delikanlı' adında bir arabesk müzik dergisi çıkarıyorduk. Henüz 'Televole' bile doğmamıştı. Ve biz Ferdi Tayfur ile Orhan Gencebay'ı, Mahsun Kırmızıgül ile Özcan Deniz'i aynı kapağa koyuyorduk. Doğal olarak da o piyasada tanınır hale gelmiştik. Mahsun Kırmızıgül ve 'Prestij Ailesi'nin Etiler'deki konağında Kırmızıgül'den piyano resitalleri dinliyor, Orhan Gencebay ile astroloji konuşmaları yapabiliyorduk.
BAGAJIM DOLUDUR 18 yaşındaydım ve çok eğleniyordum. Ben oldum olası dağınığımdır. Mesela otomobilimin bagajı, zaman içinde birikerek bir yığıntı haline gelen garip eşyalar ile doludur. Az önce yazı yazmak üzere gazeteye gelirken bagajımdan dizüstü bilgisayarımı aldım. Ve alırken de gözüme bir cam sürahi (annemlerin arkasından su dökmüştüm), Hindistan uçağından çaldığım battaniye, havuza girerken kullandığım yüzücü gözlüğü, aniden yağmur yağar diye taşıdığım botlarım, otomobilimi modifiye ettirdikten sonra çıkan parçalar, kedimin tasması vs..vs.. Bu karmaşa eskiden telefon defterlerimde kendisini hissettirirdi. Hiçbir isim olması gereken harfte olmazdı. Ama inanın ben bu karmaşada istediğim her numarayı bulabilirdim. Neyse uzatmayayım, bir gün Mahsun Kırmızıgül'ü aramam gerekti. Hemen defterimden numarasını buldum. Telefonu Mahsun açtı.
KIMILDAYAMADIM "Mahsuncuğum, Rahşan Ben.. Nasılsın" "Yaw Mahsun diyor.. Mahsun filan yok burada kardeşim" Cevap tersti ama aksan neredeyse aynıydı. "Kiminle görüşüyorum?" "Ben İbrahim Tatlıses... Çott" (Çot efektinin ne anlama geldiğini anladınız sanırım.) Tam beş dakika kımıldayamamışım. (Beni seyreden arkadaşlarım sonra anlattılar. Çünkü ben oraları pek hatırlamıyorum.) Mahsun ile İbo o zamanlar en kavgalı zamanlarını geçiriyorlardı. Yediğim haltı anlatmaya kelimeler yetmezdi. Bu olaydan tam bir hafta sonra Yine Mahsun'u aramam gerekiyordu. Evet yine yaptım. İbrahim Tatlıses kendisi ile dalga geçtiğimi zannetti. Ben bu kez gülmekten sinir krizi geçirmek üzereydim. Yüzyılın salağı ödüllerinde, bu meşakkatli çalışmam hak ettiği şekilde değerlendirildi zaten.
RÖVANŞ ZAMANI... Geçen Hafta İbrahim Tatlıses yazım yayınlandıktan sonra Ayşe Özyılmazel beni aradı. "Kızım, İbrahim Tatlıses beni aradı. Bir yazımla ilgili teşekkür etti. Beş dakika sonra yine aradı beni sen sandı" dedi... İçimde rövanşı alıyormuşum gibi bir his belirdi. Yarım saat sonra telefonum çaldı. "Merhaba Rahşan Hanım ben İbrahim Tatlıses" "Bismillahirrahmanirrahim!" (Gülüyor) "Yaw az önce Ayşa Hanım'ı aradım sen diye, sonra da durumu kurtarmak için iki kez teşekkür edip, durumu sağlama almış oldu demek zorunda kaldım. Bu arada konserde bizimkiler sana bir sert davranmış"
'BAŞIM ÜSTÜNE' "Evet İbrahim Bey (Miyavv) bir kare fotoğraf çektiremedim sizinle" "Rahşan Hanım, isteyin fotoroman çekelim..." "Vallahi sağolun. Ben İstanbul'da sahneye çıkarsanız ağlaya ağlaya sizi izlemek isterim" "Başım gözüm üstüne beraber ağlarız da söyleriz de..." Hayat ilginç bir şey sevgili okurlarım. Herkes hata yapabiliyor herhalde. Sizce kendimi Brigitte Jones gibi hissetmekte haksız mıyım?
|