|
|
|
|
|
Portre: Ecclestone
|
|
Bu hafta seçtiğimiz -gündemle cuk oturan- kahramanın düşmanlarının sayısı dostlarının en az bin katı.
Vicdan-cüzdan ikilemi yaşamayan adam
Değil otomobil, bisiklet kullanmasını bile bilmeyen ve hep arka koltukta oturan birinin kaleminden F1'in efsanevi patronu Bernie Ecclestone'un heyecanlı yaşam öyküsü.
F1 arabalarını kolayca kullanabilecek oyuncaklar olarak görüyorsanız bilin ki gaza basmıyorsunuz. (Mika Hakkinen)
Bu hafta seçtiğimiz -gündemle cuk oturan- kahramanın düşmanlarının sayısı dostlarının en az bin katı. Ve de binlerce kişi geceleri çitten atlattıkları koyunları saymak yerine, onu öldürme planları yaparak uyuyakalmayı tercih ediyorlar. Yani her gece maktulu hep aynı kişi olan binlerce sanal cinayet işleniyor. Pek de haksız sayılmazlar dersek; cürüme teşvik suçlamasıyla karşı karşıya kalacağımızı biliyoruz. Agahta Christie'ye taş çıkartan cinayet planları yapanların sanal suçlarını hafifletmek için değil ama, neden bu tür saplantıların pençesine düştüklerini anlatabilmek için en iyisi, kahramanımızın bir "deyiş" ini, daha doğrusu dünya görüşünü yansıtan bir demecini aktaralım: "Tıpkı büyük şirketler gibi devletleri de tek kişi yönetmeli. Toplantılar, bitmek bilmeyen tartışmalar, kulisler, masa altından atılan tekmeler... Offf! Çalışmayı, ileriye doğru yürüyüşü engellemekten başka hiçbir işe yaramayan şeyler... Bu tür bir çalışma ve yönetim sisteminde, sadece ve sadece, günümüz dünyasında ayakta kalma şansı vermeyen, son derece tutucu çözümler üretilebilir. O nedenle önüme çıkan her fırsatta, birçok ülkenin namuslu diktatörler bulabilirlerse, bugünkünden çok daha iyi konuma geleceklerini tekrarlayıp duruyorum. Yolsuzluk riski mi? Büyütmeyin canııım; yolsuzluklarda ve rüşvetlerde sadece paraysa sözkonusu olan, pek o kadar da önemli değil. Hatta bence sözünü etmeye bile değmez!" Bu görüşlerin ve etik anlayışının sahibi ve de yazımızın kahramanı, Formula-1 serisine bugün Kurtköy'de 150, belki de 200 bin kişinin akın edeceği İstanbul Grand Prix'sini (Fransızca bir tamlama; "Büyük Ödül" demek, sondaki "x" harfini okumuyorsunuz) katmayı uzun uğraşlar ve yüklüce bir çekten sonra binbir nazla kabul eden "Formula One Management" in patronu Bernie Ecclestone.
YARIŞ İÇİN OKULU BIRAKTI Her fırsatta herkese çelme (yoksa kazık mı demek daha doğru) atmanın kapılarını ardına kadar açan -en hafif ifadeyle- yoz ve buram buram bencillik kokan bu dünya görüşüne sahip birine binlerce kişinin diş gıcırdatması ve geceleri yatağında sanal cinayet planları yapması hiç de şaşırtıcı değil. Ecclestone 28 Ekim 1930'da İngiltere'de, Ipswich'te doğdu. Babası şilep kaptanıydı. 16 yaşında hayatının tek tutkusu otomobil yarışları için okulu bıraktı. Aslında önceleri motosikleti otomobile tercih ediyordu. O zamanlar bir spor dalının konusu olmaya başlayan iki tekerleklisiyle epey yarışa katıldı. Bu işte epey ekmek olduğunu anladı. Ortağı Fred Compton'la birlikte motosiklet acenteliğine girişti. "Compton and Ecclectone" tabelasını dükkanın girişine astıklarında dünyalar sanki onun olmuştu. Kısa zamanda birçok kaza yaptı ve birkaç kez ölümden döndü. 1951'de Brands-Hatch pistindeki geçirdiği kazadan sonra Azrail'in ona son kez şans verdiğini anladı, "Galiba bu iş bana göre değil" diyerek yarışlara veda etti. Elden düşme otomobil ticaretine başladı. Ama 1957'de pistlere geri döndü: F1'daki Connaught takımının menajeri olarak. Takımın yıldızı İngiliz pilot Stuart Lewis-Evans'tı. (O zamanlar F1 yarışları 7 yaşındaydı. Gerçi 1906'da Fransa'da ilk Grand Prix yarışları düzenlenmiş, onu 1908'de ABD, 1929'da Monaco yarışları izlemiş, 1947'de Formula-1 kurumsallaşmıştı ama birden fazla ülkedeki yarışları bünyesinde toplayan F1 için 1950'ye kadar beklemek gerekmişti.) F1 pistlerine alışmaya çalıştığı o çıraklık döneminin ikinci yılında, 1958'de, henüz 28 yaşındaki Stuart Lewis-Evans'ın Kazablanka'daki Fas Grand Prix'sindeki trajik ölümüyle yıkıldı Ecclestone. Alevler içinde can veren Lewis-Evans'ın cenazesini uçağa kendi elleriyle taşıdı ve yol boyunca tabutuna sarılıp ağladı. Ve bir kez daha otomobil sporlarından uzaklaştı. Epey uzun sürdü bu ayrılık. Hem uzun, hem de biyografisinin en loş bölümü. İnanılmaz iddia ve rivayet dolaşıyor yaşamının o yılları için... Hatta 1963'te Glasgow-Londra trenindeki "Yüzyılın soygunu"na karıştığı bile öne sürülüyor. Yakınlarına bakarsanız, elbette saçmasapan bir iddia. Sadece soygunun beyni Roy James'in eski bir otomobil yarışçısı olmasına ve 1950'lerde Bernie'nin onunla yakın dostluğuna dayanarak üretilen bir senaryo... Ecclestone, alacakaranlık kuşağından 1960'ların ortasında çıktı. Menajerliğini yaptığı dönemde Connaught takımının pilotlarından olan Roy Salvadori sayesinde. Salvadori artık Cooper takımının menajerliğini yürütüyordu. Ecclestone onun aracılığıyla Avusturyalı genç pilot Jochan Rindt'le tanıştı. Kanları ısındı birbirlerine. Bernie onun menajerliğini üstlendi. Böylece Rindt ve Graham Hill'in F2'de pilotluğunu yaptıkları Lotus takımıyla anlaştı. Ama Bernie'yi bir trajedi daha bekliyordu.
YIKILMADI, HIRS YAPTI 1970'de Milano yakınlarındaki ünlü Monza pistinde yapılan İtalya Grand Prix yarışlarında çökmüş bir adam elinde kaskla yere yığıldı. Ecclestone'du o. Elindeki kask ise sevgili dostu ve geleceğinin umut ışığı Jochan Rindt'e aitti. Rindt o sırada bir ambulansta can çekişiyordu. Kurtarılamadı. Herkes bir kez daha ama artık dönmemek üzere Ecclestone'un otomobil sporlarına da F1'e de veda edeceğini sandı. Ancak öyle olmadı. Tersine F1'e iyice asıldı Bernie. İlerde pistlerdeki ölümlerin artık kendisini zerrece etkilemediğini gösteren yığınla örnek görülecekti. Rindt'in ölümünün üstünden bir yıl bile geçmeden Jack Brabham'dan onun adını taşıyan takımın yarı hissesini satın aldı. Üç kez dünya şampiyonluğuna ulaşmış Brabham yorulmuştu ve emekliliğin tadını çıkarmak istiyordu. Takımın diğer ortağı ve mühendisi Avustralyalı Ron Tauranac, Bernie'nin ayak oyunlarına pek fazla direnemedi ve o da hisselerini devretmek zorunda kaldı. Brabham takımının tek patronu ve tek söz sahibi haline gelen Bernie, dahi bir mühendis buldu: Güney Afrikalı Gordon Murray. Murray'nin çılgın fikirlerinin desteğiyle Brabham takımının Ecclestone versiyonu kısa sürede zirveye tırmandı: 1981 ve 1983'de Nelson Piquet'in pilotluğunda dünya şampiyonluğuna ulaştı. Hemen ardından da F1'i ele geçirme operasyonunu başlattı. Colin Chapman (Lotus), Teddy Mayer (McLaren), Ken Tyrrell ve Max Mosley (March'ın kurucusu ünlü Mister M) ona el verdiler. İlk hedefi takımların çıkarlarını savunmak amacıyla kurduğu "Formula One Constructors Association"ın (FOCA) gücünü ve ağırlığını artırmak oldu. Yarışların organizatörlerinden katılımcılara dağıtılmak üzere bir fon oluşturmalarını talep etti. O güne kadar kazancın her takımın aldığı sonuçlarla orantılı olarak paylaşıldığı bir formül uygulanıyordu. Gerisi geldi. F1'in her şeyini ticarileştirme ve pazarlama stratejisi izleyen Ecclestone, o yarışlara pek önem vermeyen Uluslararası Otomobil Federasyonu'nun (FIA) pasif politikalarının da sayesinde kısa sürede Grand Prix'lerin ilahı haline geldi. 1978 sonunda Almanya Grand Prix'sini ele geçirdi. Ardından Güney Afrika'yı, Brezilya'yı... Devşirdiği her Grand Prix'in TV'lerde naklen yayın hakkına da sahip oluyordu. Bu da o sıralar Uluslararası Otomobil Federasyonu'nun Uluslararası Sporlar Komisyonu başkanlığını yapan Fransız Jean-Marie Balestre ile Ecclestone arasında müthiş bir savaşın patlak vermesine yol açtı. Meraklılarının ezbere bildikleri, meraksızları için de telefon rehberini andıran sayısız ismin geçtiği can sıkıcı bir öykü olduğu için uzun uzun anlatmayı gereksiz buluyoruz. Ecclestone sonunda F1'e rakip bir başka şampiyona düzenleme tehdidini savurunca ya da restini çekince (yoksa blöf müydü dersiniz), iki taraf Paris'te masaya oturup el sıkıştı. "Concorde Anlaşmaları" denilen bu uzlaşmayla F1 yönetiminde yetkiler paylaşıldı. İşin kaymağı olan her türlü ticari yetki, yani pazarlama hakkı Ecclestone'a kaldı. 1987'de kediye peynir tulumu teslim edildi: Bernie, Uluslararası Otomobil Federasyonu'nun ticari işlerden sorumlu başkan yardımcılığına getirildi. Göreviyle bağdaşmadığı gerekçesiyle o yılın sonunda Brabham ekürisindeki hisselerini satmak zorunda kaldı. Bir dönem kanlı bıçaklı olduğu Balestre 1991'de yerini İngiliz Max Mosley'e bıraktı. Mosley kim? Az yukarda anlattık; March takımının iki kurucusundan biri ve "Formula One Constructors Association" da (FOCA) Ecclestone'un sağ kolu. Mosley sayesinde Ecclestone birkaç yılda F1'in en, daha doğrusu tek güçlü adamı durumuna geldi.
ZİRVENİN GERÇEK MİMARI O Bugün artık onun takımı yok. Ama çıkarlarını korumak iddiasıyla yola çıktığı diğer takımları sağıp duruyor. Bu arada FOCA'nın üçüncü harfini attı; FOA yaptı: "Formula One Association." Her şeyiyle kendine bağlı ve tam bir ağa anlayışıyla yönettiği bir kuruluş. Onunla başdöndüren paralar kazanıyor ve küçük bir bölümünü takımlara dağıtıyor. 1997'de yenilenen ve 2007'ye kadar yürürlükte kalacak ikinci Concorde Anlaşmaları'nda belirlenen oranlara göre: Yüzde 47. Kaderin cilvesi; Ecclestone bir zamanlar Uluslararası Otomobil Federasyonu'nu F1'e rakip şampiyona düzenlemekle tehdit ederek sindirmişti. Şimdi F1'in takımları aynı tehdidi savuruyorlar. Ancak Bernie'yi korkutamıyorlar. Yukarda Allah var; insan aklının süzgecinden geçirilince hiç de "rasyonel" bulunmayan ama müthiş çıkarların çatıştığı, soluk kesen paraların döndüğü F1, bugün ulaştığı zirveyi ona borçlu. Ve pilotlar da takımlar da uykularında onu öldürme düşleri görüyorlar ancak uyandıklarında Ecclestone sonrasını düşündükçe, ellerinde olmadan soğuk terler döküyorlar. Sonra da daha mantıklı, daha soğukkanlı olmaya başlıyorlar: "Evet, Bernie bir derebeyi ama iyi kalpli, keyfinin yerinde olduğu zamanlar istediğine avuç dolusu para akıtan, cömert bir derebeyi. Ya onun yerine kötü kalpli bir derebeyi gelirse?" (İyi kalpli derebeyliğine bir örnek: Birkaç ay önce Chelsea'deki evinin önüne park ettiği muhteşem Mercedes CLS 55 AMG'sinin sağ lastikleri çalındı. F1 yarışlarındaki hızlı lastik değiştirme tekniğini bildiği anlaşılan hırsızı Bernie'nin evindeki güvenlik kameraları kaydetti. "Yüzü açıkça görülüyor. Hatta lastiklerimi bagajına koyduğu arabasının plakası bile seçiliyor. Ama şikayetçi olmayacağım" dedi Ecclestone ve ekledi: "Çaldıklarını zaten çoktan elden çıkarmıştır. Ancak neyi merak ediyorum biliyor musunuz; o lastiklerin kimin işine yarayacağını. Zira onları sadece benim arabamın modelindeki bir araca takabilirler. En iyisi hırsıza veya ondan satın alana çağrı yapmak: Arkadaş lastiklerimi getirin, ne isterseniz vereyim. Çünkü o lastiklerden İngiltere'de bulmak pek kolay değil. Sonra ikinci çağrıyı yaptı: Hiç olmazsa sol lastiklerime dokunmayın!") Türkiye haftalardır F1'le yatıp kalktığı ve hemen her habere sıkıştırdığı için Ecclestone'un mal varlığını yazmaya gerek var mı? (Gazetede arkadaşlardan "Fazla mal göz çıkarmaz, bir de siz hatırlatıverin" çağrıları yükseldi. Peki...) Külüstür bir şilebin düşük maaşlı bir kaptanının oğlu olarak dünyaya gelen Bernie Ecclestone bugün 3.5 milyar dolarlık servetin sahibi. Bu da onu İngiltere'nin en zengin adamı yapıyor. Kraliçe Elizabeth'in de önünde. Chelsea'de yaşadığını söyledik. Yılın yarısında. Öbür yarısını ise 1990'dan beri İsviçre'de, Gstaad'daki büyüleyici malikanesinde geçiriyor. Ve artık ileri sayılabilecek yaşına (75'ini devirdi) ve sürekli tetikte olmasını gerektiren sağlığına (1999'da kalp ameliyatı geçirdi) rağmen malikanesinde ya da özel jetiyle bulutlar arasında süzülürken hala yeni projeler üretiyor. Örneğin, paralı bir TV kanalı kurmak gibi. Tabii F1 yarışlarının naklen yayını için. Nasıl olsa yayın hakları 100 yıl sadece onun olacak!
|
|
|
|
|
|
|
|
|