Meksikalı ressam Frida'nın milyon dolarlık portreleri
Yaşarken adı bile bilinmeyen Frida Kahlo'nun bir portresi şimdi 5 milyon dolara satılıyor. Sanatçının hayat öyküsü Londra'daki Tate Modern Sanat Galerisi'nde sergileniyor.
Kocaman kaşlarla çevrelenmiş kara gözlerde, Macar Yahudisi bir babayla, Kızılderili bir annenin ruhunu taşıyan, ıstırapla yoğrulmuş, inanılmaz bir bakış: Frida Kahlo! Artık bu şahane kadını Salma Hayek'in tekelinden kurtarma zamanı gelmedi mi sizce? Frida filmini biraz unutup muhteşem bir ressamın işlerini ve inanılmaz hayat öyküsünü başka türlü görmek istiyorsanız sizi Tate Modern paklar. Öldüğü tarihte sadece iki kişisel sergi açmış olan Frida Kahlo, eminim ki, yukarılarda bir yerde, yaşarken anlaşılmayıp, ölümünden 50 yıl sonra Hollywood sayesinde star oluşuna, ayrıca da sağlığında aç gezerken şimdi bir portresinin 5 milyon dolara satılmasına acı acı gülümsüyordur. 1907 yılında doğan Frida, daha gencecik bir kızken, Meksikalı kadınların kaderine başkaldıran bir feminist olmaya karar verir. 18 yaşında korkunç bir trafik kazası geçiren genç kız, dokuz ay boyunca, tüm vücudu alçıdan bir korsenin içinde yatağa bağlı yaşar. Babası, zavallı kızını oyalayabilmek için ona bir kutu boya hediye edince Frida, karşısındaki aynaya bakarak otoportreler yapmaya başlar. Hayatı boyunca müthiş acılarla ve belkemiğini sımsıkı saran korselerle yaşayacak genç kız, bu kazadan sonra huzuru sadece resim yaptığı anlarda bulacaktır. 22 yaşındayken, Meksika'nın en meşhur ressamı, "kübist duvar boyacısı" Diego Riviera ile yaptığı evlilik, bedeninden sonra ruhunu da acılarla yoğuracaktır. Bu ilişkide aşk, nefret, aldatma, kavga, şefkat, sanat, kısacası her şey delice bir tutkuyla yaşanacaktır. 10 yıl sonra boşanıp tekrar evlenen çiftin çevresinde dönemin en önemli figürleri vardır; Frida ve Diego sanatçılar, aristokratlar, siyasetçilerden oluşan dostlarıyla birlikte yaşarlar, bu arada onlardan bazılarıyla birbirlerini aldatmayı da ihmal etmezler.
DELİRMEK YERİNE RESİM YAPTI Frida'nın sanatında en büyük ilham kaynağı, daha gencecik bir kızken geçirdiği kazada delik deşik olan bedeni oldu. Kocaman bir demir sütunun, tüm karnını ve kadınlık organlarını yırtıp geçmesi, bacak kemiklerini ve omurgalarını kırması gibi, o da tablolarında paramparça olmuş biçimlerin peşinden koştu hep. Acıları dayanılmaz hale geldiğinde, kangren olan ayağı kesildiğinde delirmek yerine resim yapmayı tercih etti hep. Alkol, uyuşturucu, düşürdüğü bebekler, onu hiç bir zaman mutlu edemeyen aşkı, tuvallerine "tarifsiz kederler" kattı. Ölüm, doğum, hastalık temalarını en sert halleriyle, yasaksız bir şekilde resmetti sanatçı. Kimi kez erkek kostümleri, kimi kez de folklorik kıyafetler giyen ve deli gibi tekila içen Frida, o ünlü otoportrelerinde, özellikle çirkin çizerdi kendisini. Acılar içinde ölen sanatçı, son tablosuna, kan kırmızısıyla "Viva la vida" (Yaşasın Hayat) yazmıştı. Londra Tate Modern, senelerce adı edilmedikten sonra artık dünyanın en meşhur eserleri arasına giren Frida tablolarını temalara ayıran ve otoportrelerine özel bir yer veren bir sergi düzenliyor. 9 Ekim'e kadar devam eden sergiyle ilgili ayrıntılı bilgi www.tate.org.uk adresinde.
Sedef Ecer
|