|
|
|
|
İnce gerilim ve kadın dünyası
Duygusal açıdan yoğun filmler bu hafta revaçta. "Blue Car" (Mavi Araba, BV / Esen) 2003 yılında ABD'nin prestijli Sundance Film Festivali'nde büyük ilgi görmüştü. Babası tarafından terkedilmiş, sert mizaçlı annesiyle anlaşamayan 18 yaşındaki Meg'in öyküsü. Zihinsel özürlü küçük kızkardeşine de bakan Meg, bu boğucu yaşam içinde tek çıkış yolunu şiir yazmakta bulur. Ona İngilizce hocası Auster'- ın verdiği destek sayesinde, Florida'da bir şiir yarışmasına katılır. Ancak annesinden ne para desteği alabilir ne de övgü. Ve hocasıyla ilişkisi, giderek bir kadın-erkek ilişkisine dönüşmeye başlar. Yönetmen Karen Montcrieff, bu ilk filminde, hiçbir klişeye düşmeden, son derece orijinal bir anlatım tutturmuş. Ama asıl olay, Meg rolündeki Agnes Bruckner'in muhteşem oyunu. Amerika bu filmle yeni bir yıldız kazandı da acaba farkında mı?
TEHLİKELİ GÜZELLİK Eski günlerden derin iz bırakan Fransız filmi "Betty Blue" (Sony Pictures) tam da beklediğimiz gibi "unrated director's cut" versiyonuyla, tam üç saate yakın özel yönetmen kesimiyle gündemde. Jean-Jacques Beineix'i 1980'lerin parlayan yeni sinemasında bir yıldız olarak baş köşeye yerleştiren bu duygu dolu, sarsıcı, rahatsız edici film bir "ölesiye aşk"ı ekranlara taşıyor. Unutulmaz bir sevişme sahnesiyle izleyiciyi bir çılgınlığın içine çekiveren film, Atlantik sahilinde kulübelerin bakımından sorumlu, amatör yazar Zorg ile Betty'nin öyküsü. Betty, tüm seksiliğiyle Zorg'un hayatına girmiştir, ama güzel olduğu kadar şaşırtıcı ve ürkütücü davranışlar da sergilemektedir. Ve Zorg, sevdiği genç kadının yavaş yavaş delirmesine tanık olacaktır. Ve, oyunlarıyla öne çıkan, ilginç bir soygun filmi. James Foley imzalı "Confidence" (Entrika, Lions Gate / Esen) kalabalık bir ekibi buluşturmuştu: Ed Burns, Dustin Hoffman, Andy Garcia, Rachel Weisz ve "Sideways"le tüm dünyaya ustalığını kabul ettiren Paul Giamatti. Öykü biraz Paul Newman ve Robert Redford'lu klasik "The Sting"e benziyor, biraz da "Ocean's Eleven"a. Yani yeni bir şey yok. Usta hırsız Jake, birdenbire, yanlışlıkla bir mafya patronuna ait bir yerde soygun yaptığını farkeder. Başına fena şeyler gelmesin diye haber gönderir. Hayatının en büyük soygununu yapacak ve hatasını "telafi" edecektir. Öykü bu, ama önemli olan dediğim gibi oyuncular. Büyük "action" sahneleri yerine müthiş eğlendirici bir diyalog seli ve karakter şaşırtmacaları var.
SEKS VE ŞİDDET YAN YANA Antonio Banderas ve Rebecca De Mornay'i buluşturan "Never Talk To Strangers" (Asla Yabancılarla Konuşma, Fox / Tiglon) "gerilim, seks ve şiddetin tehlikeli kesişimi" diye tanıtılıyor. De Mornay, çocuklukta gördüğü baskıları ortaya çıkarılan bir psikolog. Banderas ise ona önceleri sevecenlikle bağlıyken giderek öfkesine ve şiddet tutkusuna yenik düşen sevgilisi. Ateşli sahneleriyle iz bıraksa da kolayca unutulabilecek bir yapıt. Ashley Judd, "Twisted" (Girdap, Paramount / Palermo) bu kez alkolik bir dedektif olarak Judd'ı ekranlara taşıyor. San Francisco'da genç erkeklere karşı işlenen seri cinayetleri araştıran çekici detektifimiz, kendisinin bir numaralı zanlı olduğunu farkeder: Çünkü öldürülenlerin tümü, yattığı erkeklerdir! İş arkadaşları onu bu soruşturmadan çekip davayı kapatmaya çalışır. Philip Kaufman iyi bir yönetmen. Tam da Hitchcock'a yakışan bu senaryoyu, ne yazık ki fazla basitleştirmiş. Judd her zamanki gibi sağlam oynuyor, ama katili ben bile tahmin ettim!
|
|
|
|
|
|
|
|
|