MGK'nın 23'üncü raporu...
MGK'nın bugünkü toplantısının resmi gündemi üç ana başlıktan oluşuyor; Her MGK toplantısının başlangıcındaki gibi; "iç ve dış tehdit değerlendirmesi..." Dış politikadaki durum, İran, Irak ve Kıbrıs dahil olmak üzere AB'deki gelişmeler... Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanlarının vedası.. Bunun ötesinde "resmi" gündem maddesi yok. Ancak bu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Kürt sorunu" açılımının gündeme gelmeyeceği anlamı taşımıyor. Kurul'un asli üyelerinden birinin konuyu açması halinde, üzerinde tartışma açılabiliyor. Nitekim, bugünkü toplantıda da konunun açılması kaçınılmaz görünüyor. Peki, Başbakan böyle bir açılım yaparken, konunun MGK'da resmi gündem maddesi haline getirilmemesinin nedeni ne? Öyle görülüyor ki, güvenlik ve sivil kurumlar kendine bu konuda bir görev yüklenmek istememiş.
23'üncü rapor Oysa MGK Genel Sekreterliği, PKK terörü üzerinde kapsamlı bir rapor hazırladı. Geçen hafta da Kurul üyeleri ve ilgili birimlere dağıttı. MGK'nın 23'üncü raporunun ana teması şöyle: "6 yılı genelde eylemsiz geçiren terör örgütü, 2005 Mayıs'ında neden dikleşti?" Soruya verilen yanıtlar da şu iki ana başlıkta toplanıyor: - Örgüt dağılma sürecine girmişti. - Başsız kalan örgütte liderlik mücadelesi yaşanıyor. Başlıkları açarsak.. PKK'nın 5 bin 400 kadar olan kadrosunun bin 200 kadarı Suriye kökenli. 1999'dan bu yana yüzde 40'ı hiç eyleme katılmadı. Son dönemde Şam örgüte arkasını döndü, İran sıkı mücadele veriyor. Kandil Dağı'nda eylemsiz bir şekilde ilişki laçkalığı içinde yaşayan, eleman bulma sıkıntısı çeken örgüt dağılma süreci yaşıyordu. Saddam'ın depolarından çaldığı silah, patlayıcı ve diğer malzemelerle lojistik bakımdan güçlenen örgüt, bunları risksiz eylemlerle kullanmaya başladı. Böylece elemanlarını harekete geçirip bir arada tutmayı hedefledi. Ancak yine de istediği düzeye getiremedi. Liderlik mücadelesi sorunu da kısa vadede çözülebilecek gibi değil. Güvenlik birimlerinin önerisi eyleme katılmamış olanları PKK'dan koparacak "etkin pişmanlık"tan yararlandıracak formül bulunması ve eyleme katılmamış olanların örgütten ayıklanmasının sağlanması. MGK raporunun önerisi ise.. "Ekonomik ve sosyal kalkınmaya dönük adımların bir an önce atılması"
Sessizliği tetikledi Şurası bir gerçek ki iki yıldır demokratikleşme adımı atan hükümet, bölgede ekonomik ve sosyal açılımlara yeterince ağırlık vermedi. Nitekim, dün sohbet ettiğimiz AKP Genel Başkan Vekili Mehmet Mir Dengir Fırat da bu gerçeği şu sözlerle kabullendi: "Demokratik açılımla 2004 mahalli seçiminde DEHAP'ın önüne geçtik. Ancak ardından ekonomik ve sosyal açılımları getiremedik..." Erdoğan'ın "Kürt Sorunu" sözüne tepki gösterenlere Fırat'ın yanıtı şöyle oldu: "Biz 2001'de yazdığımız Parti Programı'nda da Kürt Sorunu diyoruz. Yeni söylemiyoruz ki. Terör ile Kürt sorunu farkını da ortaya koyuyoruz..." Şurası kesin ki, Erdoğan'ın sözleri PKK ile göbek bağı bulunanlar haricindeki Kürtlerin de sesinin yükselmesini sağladı. Kürtler arasındaki ses çeşitliliğini ortaya çıkardı. AKP il binasında düzenlenmiş olması bir tarafa bırakılırsa, Diyarbakır'da işadamlarının, dün de bir grup sanatçı ve müzisyenin açıklamaları da bunun bir göstergesi. Brüksel'in, Zübeyir Aydar'ın basın toplantısını yasaklaması da önemli bir adım. Ancak sorunun diğer boyutu da görmezden gelinemez. Güvenlik birimlerinden konunun uzmanı bir ismin de dün vurguladığı gibi; "Sorun bir etnik gruba mal edildiği anda, mesele siyasallaşır, o zaman çözümün de buna uygun olması gerekir. Artık, siyasal çözümden başkasını kabul ettiremezsiniz..." Ayrıca, bu açılımı yaptığınız anda, Terörle Mücadele Yasası ile getirmek istediğiniz katı tedbirleri de uygulamakta zorluk çekersiniz.
|