Canım çok sıkılıyor
Yazımın başlığını görünce çoğunuz belki de "İyi ya sıkı can kolay çıkmaz" deyip yaygın espriyi yapacaksınız. Ama inanın canım çok sıkılıyor. At yarışı müşterek bahsi bazıları kabul etmese de devamlı kan kaybediyor. Tabii buna paralel olarak da atçılık geri gidiyor. Doğrusunu isterseniz ben 2005 Mart ayında çok ciddi bir kriz bekliyordum. Ağustos'a geldik yine devam ediyoruz. Demek at yarışı camiasının ekonomik gücü, Allah'a şükür benim tahminlerimin üstündeymiş. Canımı sıkan olay her gittiğim yerde, artık at yarışı müşterek bahsine iştirak etmeyen eski dostlarla karşılaşmış olmam. Perşembe günü bizim Beşiktaş Dostları'nın toplantısı vardı. Konsolos Ali "Ağabey vakit erken. Gel sana Hamdi'de bir kebap yedireyim. Oradan toplantıya gideriz" deyince ilk istikamet anayasa Eminönü oldu. Çoktandır gitmiyordum. Ali mekanı yenilemiş. Çok da güzel olmuş. Beni gören dostlar dükkanı doldurdu. Konu tabii at yarışları. Ancak sorular alışık olduğum tarzda "Şu at niye öyle koştu, niye böyle koştu? veya bu altılıyı nasıl tutturacağız?, veya "Ağabey yarına tek atın var mı?" Veya buna benzer laflar değil. Beni görenler "Ağabey atçılığa devam mı?" diye soruyor ve arkasından ekliyorlar. "Ben dört beş aydır oynamıyorum. İddia daha cazip. Her hafta 500-600 kazanıyorum." Kızıyorum ama bir şey diyemiyorum. Bir şey demesi gereken, bir şey yapması gerekenlerin pasif kaldığını düşündükçe kızgınlığım artıyor. Öbür oyundan kazandıklarını söyleyenlere dört kelime ile cevap vermeye çalışıyorum. "Siz kazanıyorsunuz. Pekiyi kim kaybediyor?" Cuma namaz çıkışında aynı manzara. Geçen hafta maç çıkışı aynı manzara. Canım sıkılmasın diye evden çıkmamam lazım galiba. Yine de dayanamıyorum. Canı sıkılmayanlar için dersimi çalışıp, şablonu hazırlıyor, çatıyı kuruyorum ve "Bahtınız açık, şansınız bol olsun" diyorum.
|