| |
www.turkiye.eu
Sonbaharda AB'de sanal ortamdaki sınırlar da kalkıyor. İnternet adresleri artık ülke kısaltmaları yerine "eu" ile bitecek... Bu imkândan AB'de yatırımı ya da temsilciliği olan Avrupa dışı şirketler de yararlanacak. Böylece birçok Türk şirketi, Türkiye'den önce AB'ye girecek. 3 Ekim'e gelince....
Dün bir yazı okuduk, canımız sıkıldı. Sonra bir haber okuduk, biraz rahatladık... İlki Alman Sosyal Demokrat Parti'nin önde gelen Türk üyelerinden ve Brüksel kulislerini iyi bilen Ozan Ceyhun'un. Öykü biçiminde kurguladığı hayli karamsar yazısında Ceyhun, 3 Ekim gemisine Fransız denizaltısının bir torpido gönderdiğini anlatıyor ve şöyle diyor: "Gemide şimdi her şey kaptanın ve mürettebatının becerisine kalmış durumda. Becerikliyseler bu torpido ıskalayacak ve gemi yoluna devam edecek. Aksi takdirde, 3 Ekim isimli gemi batma tehlikesiyle karşı karşıya..." Sıkıntımızı hafifleten haber ise Fransa'dan geldi. Alman Hıristiyan Demokratları'nın lideri ve başbakan adayı Angela Merkel, "Le Monde" gazetesiyle yaptığı söyleşide, "Sizin iktidarınızda Almanya'nın Türkiye'nin AB üyeliğiyle ilgili tutumu değişebilir mi" sorusuna aynen şu yanıtı verdi: "Fransa'da Avrupa Anayasası'nın biraz da Türkiye nedeniyle reddedildiğine inanıyorum. Almanya'da da referandum yapılsaydı, aynı durumla karşılaşılacaktı. Romanya ve Bulgaristan'ın AB'ye girmelerinden sonra genişleme şimdilik durmalı. Bugün Avrupa'da Türkiye'nin üyeliği için çoğunluk desteği olmadığını biliyoruz. En doğrusu iki yol öngörülmesi: Üyelik veya imtiyazlı ortaklığın ötesinde bir anlaşma." Demecin önemi şurada: Bugüne kadar imtiyazlı ortaklıktan başka seçeneği tartışmayan Merkel, ileriye doğru bir adım daha atmış oldu. Üyelikten aşağı ama imtiyazlı ortaklıktan yukarı bir ilişki tanımı getirdi. Hem de ilk seçenek olarak tam üyeliği açıkça telaffuz ederek. Bu da iktidar sorumluluğuna yaklaştıkça tutumunun değişmeye başladığını gösteriyor. 18 Eylül'de seçimi kazanırsa, Gerhard Schröder hükümetinin çizgisine geleceğinden kuşkunuz olmasın. Zaten Merkel hükümetinde Dışişleri Bakanlığı'nın tek adayı gösterilen Wolfgang Schauble dün bunun mesajını gönderdi bile: "Türkiye ile müzakereler 3 Ekim'de başlasın. En az 10 yıl sürecek müzakerelerde imtiyazlı ortaklığı doğru yol olup olmadığı görülecek..."
Fransa'nın dış ticaret açığı Almanya'daki yeni iktidar adayının 17 Aralık 2004 Brüksel zirvesinde Türkiye'ye verilen sözün arkasında durması, Fransa'nın canını sıkmış olmalı. Türkiye'ye karşı kendilerini kışkırtan Yunanistan ve Rum yönetiminden bile açık destek alamayan Fransa'nın önünde şimdi iki seçenek var: Ya sessiz sedasız konuyu kapatacak ya da sonuna kadar gidecek. Yani müzakerelerin açılmasını veto edecek! Tercihini AB üyelerinin Brüksel temsilcilerinin 25 Ağustos randevusunda ve ardından 12 Eylül'de dönem başkanı İngiltere'nin Newport kentinde yapılacak AB Bakanlar Konseyi (dışişleri bakanları) toplantısında göreceğiz. Ancak bu iki önemli etabı kazasız belasız atlatmak için AB başkentlerine gönderdiği temsilcilerle sessiz diplomasi yürüten hükümete bir konuyu hatırlatmakta yarar görüyoruz: Türkiye gibi Fransa da dış ticaret açığının hızla büyümesinin tedirginliği içinde. Geçen yılın ilk yarısında sadece 0.6 milyar Euro olan açık bu yıl 11.1 milyar Euro'yu geçti. "Asıl vahimi" deniyor tartışmalarda, "İhracatımız tıkanmak üzere. Yeni pazarlar yaratamıyoruz..." Türkiye yıllardır Fransa'nın en önemli pazarlardan birini oluşturuyor. 2004'te ihracatımız 3.6 milyar dolar oldu, ithalatımız ise 6.2 milyar dolar. Yani 2.6 milyar dolar açık verdik. Fransa açısından ise o kadar fazlalık. Şey... Bu ülkeden ithalatımızın çok değil yarısını başka pazarlara kaydırdığımızda, Fransa'nın dış ticaret dengesinde yaratacağı etkiyi düşünün. Paris'in kulağına biraz kar suyu kaçırmak gerekiyor. Bakalım 3 Ekim gemisine torpil gönderebilecek mi? Haydi, buyursun!
|