Denizin özel dilini keşfedin
Unutun borsa, finans, reklam, bilişim lisanlarını. Deniz insanlarına has o güzelim dili konuşun biraz.
Bambaşka bir lisanda, başka bir gezegende yazılmış, biraz da tuhaf bir yazı olacak bu hafta. Kokuları, sesleri, manzaraları, tatları, dokunuşlarıyla, kısacası beş duyunun algılayabileceği her şeyiyle, birazcık "estet" olabilen herkesi, bu fani dünyadan kopartıp, bambaşka bir boyuta ışınlayan Mavi Yolculuk. Kurucusu Cevat Şakir, isim babası Sabahattin Eyüboğlu ve ilk nüvis"i Azra Erhat olan, o tılsımlı seyahat. Ama tabii, bütün bu Türkçe ustalarını saydıktan sonra, kısacık bir makalede sizlere Mavi Yolculuk'u anlatmaya çalışmak olmaz. O muhteşem bölgenin 4000 yıllık tarihini, dantel gibi büklerin inanılmaz renklerini bir kere daha yazmak olmaz, çünkü söylenecek yepyeni bir şeyler yoksa, bu iş "kifayetsiz bir ihtiras" tan ileri geçemez. Haddimi bilmek gibi iyi bir huyum olduğundan böyle bir işe kalkışmak zaten aklımdan geçmemişti. Ama "Mavi Yolculuk"un nesini yazmak istedim biliyor musunuz? "Dilinin müziğini". Sadece bu yolculukta duyulan kelimelerin, oraya has Türkçe'nin tadını paylaşmak. Sözcükleri sadece "notalar" olarak algılayarak söylemenin ve dinlemenin tadını almak.
ESİNTİ DEĞİL BODOSLAMA "Neta" ise ortalık, "pasarella"dan geçer, "Pruva"da "Alesta" durursunuz. "Alarga"ya çıkarken, esinti "Bodoslama", "Oluklama", "Apazlama" ya da "Ponent" olabilir. "Avara" zamanıdır artık. "Sintine" ve "Karina" ile pek işiniz olmaz. "Mizana" ya da "grandi" direklerindeki yelkenler süzüm süzüm süzülürler. İsimleri "Cenova, trinket, flok, ana yelken, valen, bocurum ve iğnecik" olabilir. Telleriniz ve halatlarınız da bu güzelim Türkçeden nasibini almıştır: "Istralya, karanfil, iskota". "Bük"e vardığınızda, "ıskarça"ya göz atarsınız. "Bita"lara ve "Baba" lara "Volta ederken ırgat"'tan medet umar, zinciri "Loça"dan sallandırıp, "Kastanyola ve hırça mapası" ile haşır neşir olursunuz. "Filika" lar "Matafora"lara bağlanırlar. "Tremola" nın tadı başkadır iyi rüzgarda. Veee, inanın bana, "Tornistan" şarttır bazen hayatta.
GÖKYÜZÜ KARARIRKEN Geceleri ise gökkubbeye bakar, başka bir Türkçe'ye geçersiniz. Bütün kış kullanmadığınız kelimeler, "Çoban yıldızı, kasiope, vega, kutup yıldızı, sütyolu, samanyolu, büyük ayı" dilinize düşerler. Bitki örtüsünün lisanı da farklıdır bu memlekette: Bir de bakarsınız ki, "Sakız, ardıç, buhur, sedef, ülker, yaban karanfili" sözcükleriyle haşır neşir olmuşsunuz. Deniz dilinin hası, balık ve diğer canlıların isimlerindedir. "Orkinos, çitari, lahos, sargos, fangri, isparoz, melanurya, trança, eşkina, pina, pavurya" benim sadece tadlarına değil, isimlerine de bayıldığım yaratıklardır. Nasıl zengin, nasıl "mekana özel" bir lisan değil mi? Azra Erhat'ın deyimiyle "Mavi Yolcu" iseniz eğer, bence sadece manzaranın ve mutfağın değil, lisanın da tadını çıkartmayı hatırlayın. Bol bol sohbet edin kaptanla, miçoyla. Unutun borsa, finans, reklam, pazarlama, bilişim, medya vs. lisanlarını. Deniz insanlarına has o güzelim dili konuşun biraz... Yani kısacası, Halikarnas Balıkçısı'nın deyimiyle "Aganta burina burinata"...
Sedef Ecer
|