80'lik nine üstü açık Mercedes'le vın diye geçti

Beşiktaş'ın Almanya'da kamp yaptığı Münih yakınlarındaki otelin bahçesindeyiz. Etrafımızdaki insanların hepsi İkinci Dünya Savaşı'nı görmüşler. En genç olanı 80'lik. Ama o karı-kocalar el ele tutuşarak küre (Kaplıcalara) gidiyorlar. Nasıl mı? Kendi kullandıkları son model arabalarla. (Öyle ki; bir gün otobanda 80'lik bir ninenin üstü açık Mercedes'le yanımızdan vın diye geçişi var ki. O sarı saçlarını savurup bize bir genç kız gibi gülümsemesi vardı ki!... Hayata bağlanmanın ve yaşamı paylaşmanın ne olduğunu o yaşlı insanların o tertemiz kıyafetleri ve gülen yüzlerini gördükçe anladım ve duygulandım. El ele birlikte yaşlanmak. Bu harika bir duygu olsa gerek. Bizim İlyas da "Bak Kazım efendi" dedi. "Bu yaşlılar Alman SSK'sını çökertti. Bağkur'unu dağıttı. Doktorlar her Alman'ı yaşatmak için milyon euro harcıyor." "Yani" dedim "Almanlar yaşlanmadan ölürse Alman ekonomisi yeniden canlanır. Peki Türkiye'de genç ölümler var. Emekli olan birkaç yıl sonra ölüyor da bizim SSK ve Bağkur niye çöküyor?" Baktım ki konuşma uzayacak biz de Beşiktaş otobüsünü kaçıracağız, "Çabuk arabalara" dedim. İlyas Namoğlu güldü. "Hiç merak etme yavrum. Arabaya binince gideceğim yerin adresini yazıyorum ve araba eliyle koşmuş gibi o yeri buluyor." Arabaya bindik, araba İngilizce konuşmaya başladı. "500 metre sonra sağa sapacaksın?" İlyas abim kafayı kime takmışsa söylenmeye başladı. "Sen benden de akıllımısın be alet. Sapmayacağım işte." Alet "Sağa dön" dedi, Namoğlu sola döndü. Beşiktaş otobüsü kaçtı.. Sora sora stadı bulduk ve hakem düdüğü ile sahaya girdik. Dönüşte baktım ki Namoğlu aletin her dediğini yapıyor?

ÖLDÜREN SOS
Almanya'da 10 gün yaşadık ya. Yediğimizi içtiğimizi anlatalım. Otelin yanında pizzacı var. Aşçısı Adanalı Mustafa. Özel ilgi gösteriyor ama basıyor küfürü. Bizim Ömer acı sos istedi. Mustafa "Buyur ağam" dedi. Acı sosu kullandık masa yangın yeri. Hepimizin ağzı açık. Neredeyse itfaiye çağıracağız. Şişenin üzerine baktım "ÖL" yazıyor. "Mustafa ağa" dedim "Bu nedir?" "Şili biberinden yaptığım özel acı sos. Bu acıyı bulmak için bu lokantanın mutfağını yaktım.. 100 bin euroya yeniden yapıldı mutfak." Sokakta Türk vatandaşları ile konuşuyoruz. Hepsinde vatan özlemi. Gençler ise bir gün Türkiye'ye dönüp futbolcu-şarkıcı olmak istiyorlar. Bir şey daha; Frankfurt maçı öncesinde Türk folkloru denildi. Sahaya 5 yaşında 5 kız bir de 3 yaşında bir kız çocuğu dansöz kıyafeti ile çıkarıldı. Arapça; Ene behepbek Mustafa (Seni seviyorum Mustafa) şarkısı ile dans ettiler. Sanki 5 Asena dans ediyordu. Öfkelendim... Sayılı günler tükendi, dönüş yolu için Münih havaalanındayız. THY'nin bankosunda bilet işlemleri yapan ve bir kelime Türkçe bilmeyen Alman kızcağız (İsmi Steffi) önümdeki Türkler'i öylesine aşağılıyor ki. Müthiş öfkelendim. Hatta yazılı şikayette bulundum. Hasba kendini Bavyere Eyaleti'nin başbakanının kızı sanıyor...