GÜNLERDEN çarşamba, saat:10.30. Haftanın en yoğun iş günü ve ideal bir toplantı saati. Ben de GarantiSigorta'da önemli bir toplantıdayım. Cep telefonum çaldı, açtım. Bilmem ne Otel'den Nilüfer Hanım hatta. * Ali Saydam Bey ile mi görüşüyorum? * Evet, benim, buyurun. * Ben Bilmem ne Otel'den arıyorum. Size özel bir kart teklifimiz var. Bu konuyla ilgili bilgi vereceğim. * Ben şu an önemli bir toplantıdayım, cep telefonuma yansıyan numara sizin ise ben sizi arayayım... Cep telefonumdan satış ya da tanıtım amaçlı aramalarını bir yana bırakın, dikkat ettiyseniz konuşmanın hiçbir yerinde 'Müsait misiniz? Rahatsız etmiyorum ya!' türü nezaket gerektiren sözler yok. İnadına ertesi gün... Yine önemli bir toplantının tam ortasındayım. Asistanım kapıdan kafasını uzatıyor: * Ali Bey, bilmem ne sigorta genel müdürlüğünden arıyorlar. * Bağla bakalım. * Ali Bey'le mi görüşüyoruz? * Evet, ta kendisi! (Beni genel müdürüne bağlayacak herhalde. Ama hayır!) * Sizin için çok özel bir yaşam sigortası paketimiz var. * Benim her şeyim sigortalı hanımefendi... (diye başlıyorum ve biraz da bir gün öncesinin hışmıyla zavallı kadıncağıza demediğimi bırakmıyorum.) Günün birinde cep telefonumdan aranıp, bana ne kadar kolaylıklar sağlayacağını anlatan bir satışçı beklemiyordum. Hata etmişim. Benim ilk kez başıma geliyormuş ama o an toplantı odasında olan herkes benzer olayı bir kaç kez yaşamış. Hatta satışçının ısrarı öyle boyutlara varmış ki, toplantıda bulunan Tayfa reklam ajansının sahibi GüngörTürkömer dayanamayıp kullanamayacak dahi olsa bir otelin hizmet kartını satın almak zorunda kalmış. Bu işten hoşlananlar var mıdır bilmem, ama iş hiç sevimli değil. Bu tür tele-taciz olayları öyle bir geri dönüverir ki, o otelin, şirketin, ürünün adını bile duymak istemezsiniz.