Şeytan diyor ki, al o matkabı
Ne yazık ki, bu yıl da çeşitli sebeplerden bütün yazı su kenarlarında geçiremedim. Ve yine ne yazık ki, şehrin en sık tadilat yapılan apartmanında oturuyorum! Burası sürekli kıvranan, deri değiştiren bir organizma gibi! Alt kattaki tadilat biterken, üst katın yan dairesinde başlıyor, onun bitmesine üç gün kala, aynı anda en üst katın su boruları patlıyor. Bu esnada en alt kattaki mobilya mağazası, her hafta, dekorunu bol çekiç darbesi eşliğinde değiştirmeyi tercih ediyor ve hafta sonlarını 'inşaat günleri' olarak kullanıyor! Öte yandan komşu sağlık merkezi, aylardır, özellikle sabahın erken saatlerinde bütün merkezi yıkıp yıkıp tekrardan yapıyor! Bu arada aynı mimari şaheser, yani oturduğum apartman, ilginç bir akustiğe sahip. U şeklindeki mimariye borçluyuz herhalde, herhangi bir evdeki, herhangi bir gürültü, apartmanın duvarlarına çarparak yükselirken büyüyor ve yankılanıyor! Bir nevi amfitiyatro! Belki ileride o amaçla kullanılır, bilmiyorum. Bütün bunlar normal. Ancak garip olan şu. Apartmanda tadilat karşıtı herhangi bir yasak, elbette yok. Tek kural: Tadilatlar, hafta ortası sabah ondan akşam sekize kadar yapılır. Güzel. Ancaaaak. Türkler kural tanımaz! Ve bizim başımıza ne gelirse bundan gelir. Dokuzu on geçe, rüyalarımın en tatlı anlarında ve o kalan elli dakika, bütün gün için depolayacağım, bu yazıları yazmak için, dizi hikayeleri bulmak için tüm enerjimi verecek en önemli uyuma zaman dilimi olacakken, tahammülü zor bir çekiç sesiyle yerimden fırlıyorum! Gürültü kulaklara zarar verecek volümde! Pijamalarımla, tek göz kapalı, son derece sinirli hallerle, yengeç gibi yalpalaya yalpalaya salona kadar gidiyorum. Telefonla apartmanın resepsiyonunu arıyorum. Evet, üstelik bu apartman resepsiyonlu, bekçili falan, görünürde gayet düzenli bir apartman. Görevli telefonu açıyor. -Buyrun? -B...ses....bz.....dokz......ne? -Efendim? Benim sesim uykumu alamadığım zaman çıkmaz! Bütün bedensel ve ruhsal işleyişim gibi, ses tellerinin doğru çalışması da, o son elli dakikalık uykuya bağlıdır! Derin bir nefes, ses kontrol, bir kii, sesss, sesss, Masaçusettts. -Ben Gülse Birsel. Bu alt kat yine tadilata başladı. Halbuki saat dokuzu çeyrek geçiyor. -Hmmm. Arayıp uyaralım. Telefon kapanıyor, ben yine yengeç yengeç gidip yerime yatıyorum. İki üç dakika içinde sessizlik sağlanıyor. Uyumaya çalışıyorum. Saat dokuzu yirmibeş geçiyor. Sabah ansızın uyanmanın iki çeşidi vardır. Zararsız bir durumla geçici olarak uyanırsın. Yanlışlıkla kurduğun saat çalar, odada bir şey düşer, vesaire. Bir dakika sonra yine uykuya dalarsın. İkinci çeşit uyanma ise 'gerginlik yaratan uyanma'dır. Seni uyandıran şey, apartmanda sürekli zamansız başlayan tadilat, bayram çocuklarının kapıyı çalıp çalıp kaçması, insanı sinirlendirir ve sinirli bir insan bir daha asla dalamaz! Dolayısıyla dön dön, insanın uykusu gelmiyor. Daire sahibine söyleniyorum, iç mimara, ustabaşına, apartman kurallarını muhtemelen hiiiç takmayan, ağzında sigarasıyla sabahın köründe duvarları kırmaya başlayan ameleye, herkese söyleniyorum. Saat dokuz otuzbeş. Söylene söylene dalıyorum. Bu defa beni uyandıran, apartmanı temelinden sarsan bir matkap sesi! Alt kat yıkılıyor! Akrebi on yelkovanı onikide görmeye dua ederek saate bakıyorum, yoksa katil olacağım çünkü! Saat dokuz kırk! Yine ayaklanıyorum, bu defa daha hızlı bir yengeç yürüyüşüyle telefona koşuyorum. -Ne oluyor yahu? Yine başladılar! -Aaa hay Allah, söyledik halbuki. Yine uyaralım. İnadım inat. Yine yerime gidip yatıyorum. Bir dakika sonra ses kesiliyor. Sinirden yatakta dönüp duruyorum. "Polis mi çağırsam, yoksa gidip kendim mi dövsem veya bundan sonra evde yüksek topuklu tahta takunyalarla gezmeyi adet haline mi getirsem acaba" gibi düşünceler geçiyor aklımdan! Madem kural yok, ben de uymam o zaman! Aniden, sabah sabah, o kafayla aydınlanıyorum ve cennet vatanımızda niye bir sürü şeyin yanlış gittiğini çözüyorum! Kural var ama kimse uymuyor, kurallara uymayan da hiçbir bedel ödemiyor! Aynı bizim apartman gibi! Ona on var! Derin nefesler alıyorum ve uyumama saniyeler var, hissediyorum. Ne yazık ki çekiç sesleri, bu defa iki ayrı merkezden stereo olarak başlıyor! Her zamankinden daha güçlü. Kalkıp, sabahlığımı giyip, yine telefona sarılıyorum. -Ya saat on olmadı, bunlar yine başladı! -Hemen arayıp size dönüyorum! Kahvaltıya oturuyorum. Muşmula gibiyim. Yapmam gereken yüzlerce iş var ve ben sadece uyumak istiyorum. Telefon çalıyor. -Gülse Hanım, arayıp konuştum. Saat ondan önce tadilat yasak dedim, niye böyle yapıyorsunuz dedim. Komşular rahatsız oluyor dedim. -Eeee. Onlar ne dedi? -"Canım saat ona beş var, beş dakika için biraz anlayış göstersinler" dediler! Su kenarı bir yerlere gitmek istiyorum! Hem de hemen...
|