Şatodan dünyaya bakış
Dün sabah, yumuşak tepeler ve kırlık vadiler ortasında bir şatoda uyandık. İngiliz taşrasındaki şato, içerdeki konfora rağmen, dışarıdan bakınca 200 yıl önceki halinden pek farklı değildi. Göz alabildiğine yeşil, ilerde kocaman balıkların yüzdüğü ufak bir gölet, etrafta koşuşturan uşaklar ve koluna tüneyen şahinle dolanan bir "şahin yetiştiricisi." Aslında bu ilginç dekora kanmayın. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'le çıktığımız 60 saatlik gezi, o derece başdöndürücü bir tempoda gerçekleşti ki, son geceye kadar nefes alacak vakit bulamadık. Durmadan bir yerlere gittik. Program hem günümüz Avrupası'nın gerçekleri, hem de birbirinden zıt alemler arasında zikzak çizerek yapılan "zamana yolculuk" gibiydi.
Gül'ü duygulandıran tören Pazar akşamı Ankara'dan yola çıktıktan sonra Saraybosna, ardından üç saat uzaklıktaki Srebrenitsa'ya gidildi. Burada Dışişleri Bakanı, on yıl önce Avrupa tarihinin İkinci Dünya savaşı'ndan bu yana gördüğü en korkunç katliamı anma törenine katıldı. O akşam ATA uçağıyla kanadı kırık bir başka şehre, Londra'ya vardık. Bu kez gündemde geçen haftaki korkunç saldırılarda yaralanan Türk vatandaşına ziyaret vardı. Ertesi sabah, Merill Lynch'de yatırımcılar ve portföy yöneticileriyle kahvaltıda Türk ekonomisi her detayıyla konuşuldu. Finans ve para dünyasının insanları her zaman olduğu gibi pragmatik ve netti. Ardından yine Londra trafiğinde önce havaalanı sonra uçakla Gül'ün fahri doktora aldığı Exeter Üniversitesi'nin olduğu Exeter'e gittik. Bakan, ödül töreninde duygulandı. 1970'lerde doktora öğrencisi olarak üniversite kütüphanelerinde geçirdiği günleri anımsıyordu. Salı gecesi her şey bittiğinde, benim gibi heyetteki birçok kişinin içinden otele gidip kafayı vurup yatmak geçiyordu. Ama günün sonunda üniversite tarafından ayarlanan otelin bir şatobozması olduğunu görmek, tüm yorgunluğumuzu giderdi.
Baba-kız aylar sonra baş başa Belli ki böyle düşünen bir ben değildim. Dün sabah yine yollara düşmeden önce baktım ki Bakan ve üniversite çağındaki kızı Kübra, vadiye bakan o muhteşem terasta baş başa kahvaltı ediyor. Uzun zamandır ilk kez birlikte seyahat etmişler. Eminim babakız yenen o kahvaltı ve günlük koşuşturmaca başlamadan geçen o birkaç sakin dakika, gezinin tüm yorgunluğuna değmiştir ikisi için de. Gidişte ve dönüşte Gül ile sohbet imkânı bulduk. Özetlemek gerekirse, iç politikada Bakan'ın son derece rahat olduğunu gördüm. Erken seçim ya da AKP iktidarının "meşruiyeti" konularında muhalefet ve kamuoyundaki havayı ciddiye almadığını söylüyor. Bakan'a göre önemli olan hükümetin bu meselelere "özgüven"le yaklaşarak, dışarıdan gelen salvoların hükümeti yönetenlerin beyinlerinde "kuşku" uyandırmasına izin vermemek. Yargıdan gelen tepkilerde de aynı üslubu kullandı. Bu ve CHP'nin son çıkışlarının toplum nezdinde büyük kabul gördüğünü düşünmüyor. Bakan'ı rahat ve iç politikada sıkıntısız gördüm.
Dönüş yolunda gündem AB Dış politikada ise ziyaret ettiğimiz yerlerin "duygusal boyutu" ( on yıl önce yıkılan Bosna ve dehşeti yeni atlatan Londra ) ister istemez bizleri olduğu gibi Bakan'ı da etkilemiş gibiydi. Geçmişte İngiltere'de yaşamış olduğu için, bu ülkenin "Müslümanlar'ın son derece özgür yaşadığı" bir yer olduğunu biliyordu. Saldırılar sonrasında İngiliz hükümeti ve yetkililerin İslam ve şiddeti ayrı tutarak, Müslümanlar'a yönelik tepki uyanmaması için gösterdiği özenli tutumu da övdü. Dört saatlik dönüş yolunda, İngiltere'nin Ankara büyükelçisi Peter Westmacott da bizle döndü. Bakan ve Büyükelçi uçağın ön tarafında laflarken bu kez konu, AB süreci ve Türkiye'nin yakında imzalayacağı gümrük birliği protokolüydü.
|