|
|
|
|
|
|
Balaban Kebabı ve Şebnem Ferah
Geçen pazartesi günü Fethiye'ye yaptığım seyahatten bahsetmiştim. Seyahat eğlenceli olsun diye de otomobilimle gittim. Yanıma da en sevdiğim arkadaşımı aldım. Arkadaşımın adı Ayşin. Kendisi de tombişler kategorisine giriyor. Şişman arkadaşlarım için altın kural, uzun yolculuklara giderken yanınıza şişman bir arkadaş almanız ve olabildiğince geniş beli olan pantolon veya etekler giymenizdir. Bakın, seyahat önce karşılıklı sevgi ve saygı çerçevesinde başladı. İkimiz de tatilde açık büfe girdaplarına katılmamaya çok kararlıydık. Otelin sağlık merkezinde spor yapacaktık, sahilde uzun yürüyüşler ve havuzda yüzme seansları ile olayı bitirecektik. Hayat çok güzeldi, biz çok gençtik ve daha tanışacak bir sürü "zayıf kadınlardan hoşlanan adamlar" vardı.
ATIŞTIRDIK AMA! Kaş'a giderken 1000 km'ye yakın bir mesafeden bahsediyoruz. Bu iki tombişin bir otomobilde uslu uslu oturmasına engel bir durum. Yolculuğumuzun ilk 200 km'sinde yanımıza aldığımız tüm sağlıklı atıştırmaları, salatalıkları filan bitirdik. Ayşin 5 kere bana tarot falı baktı. Ben tüm CD'lerimden sevdiğim şarkıları çaldım. Ama sonra ACIKTIK! Bunu da şöyle fark ettim: Önümüzden geçen tüm yemek tabelalarını okuyor ve ardından üzerinde yorumlarda bulunuyorduk. "Canım bak sac kavurma yapıyorlarmış burada." "Ayşinciğim ne de çok kamyon var. Derler ki yol üzerinde bir tesiste kamyoncu çok ise oranın yemeği süperdir." "Rahşancığım boşver kuşum. Bak şunun şurasında Kaş'a 780 km kaldı. Bagajda kepek ekmeği arasında beyaz peynir var kuşum.."
USLU USLU DEVAM Kepek ekmeği arası beyaz peynir... İşte biz zavallı şişmanların hayatını karartan varlık. Bu cümlenin üzerinde otomobilde Gökhan Özen'in "Sana yine muhtacım" şarkısı yankılandı. Uslu bir kız gibi otomobil kullanmaya devam etmeye çalıştım. Diet Kola içtim, soda içtim. Ucuz olsun diye otomobilimin bagajına bir buzluk koyupu içini de buz ve içeceklerle doldurmuştum. (Bu arada gerçekten çok doğru bir kararmış) Ama iç iç nereye kadar? Tam da bu kavramlar üzerine yoğunlaşmışken bir tabela ikimizin de aklını başından aldı: "Balaban Kebabı 20 km. sonra" İşte aranan kan bulunmuştu. Ancak ikimizde birbirimize açılamıyorduk. Kısa bir sessizliğin ardından göz göze geldik ve trans halinde "Balaban Kebabı" diye bağırdık...
NASIL BİRİYDİ? Artık en azından bir hedefimiz vardı. Kilometreler ayağımızın altından geçerken ikimiz de hayallere kapılmıştık. Bu Balaban nasıl biriydi? Bol baharatlı mı yoksa acılı bir arkadaşımız mıydı? Bizi sever miydi? Pahalı mıydı? Bu ve benzeri sorular, bordo renkli otomobilimizin içinde havada geziniyordu. Balaban Kebab'a doğru koşarken son 5 km. geçmek bilmedi. Balaban'ın olduğu yere girince şok oldum. Mekanın ismi "Alfa Evi" idi. Tabakların üzerinde Alfa domeo logoları vardı. Anladığım kadarıyla burası yarışlardan tanıdığım arkadaşım Mehmet Zeytinoğlu'na aitti. Ayşinimle önce birer tane sipariş verdik sonra fiyatının 14 milyon olduğunu görünce bir tane almaya karar verdik. Malum tabii seyahatin başı ve çok para harcamamak lazım. Amanın Balaban Kebabı masamıza geldiğinde öylece kalakaldık: "Yoğurtu pidelerin üzerinde 5 köfte vardı." Sos mükemmeldi. Ama durum ortada idi... Köfteleri katık ettik ve kendimizi ekmeğe vurduk. Hayalkırıklığımız yüzümüzden okunuyordu. Meğerse porsiyon karışıklığı olmuş. En azından hesabı öderken "Bu Balaban bey 5 köfteden mi oluşuyor?" deyince böyle dediler. Otomobile döndüğümüzde kendimi kızgın gördüm : "Sen dağların başında elalemin Balabanlarının peşinde koşarsan böyle ekmek kafalı olursun... Uzattım da uzattım. Ayşin'de gülerken göbeğini airbag'e çarptı. Airbag patlayacak diye çok korktuk..."
YOL ARKADAŞIM Ayşin yol boyunca uyudu, Bir şey yedi uyudu, bir şey içti uyudu. Ben de hep müzik dinledim. Dönüşte Şebnem Ferah'ın 'Cam Kırıkları' isimli yeni albümünü benzincide görünce şok oldum. Bir önceki albüm 'Kelimeler Yetse' döneminde Şebnem Ferah da ben de aldatılıp terk edilmiştik. İkimizde kızgındık ama o daha güzel şarkı söyleyebiliyordu. "İçine girdiğin küçük kaygan deliği, yeni ve büyük bir dünya mı sandın" dedikçe ben de rahatlıyordum. Bu albümde 'Cam Kırıkları'na takıldım. Albümün ikinci şarkısı. Anlatımı çok naif. Hayattan sıkılmış. Ancak şarkının 3. dakikasında yaylılar ve elektro gitarlar devreye girip öyle derin şeyler anlatıyorlar ki Şebnem Ferah'ın bir şey söylemesine gerek kalmıyor. Bu arada Buket Dora'nın albümde hem bas çalıp hem de menejerlik yapması dikkatimi çekti. Neden mi müzik ukalalığı yaptım? 15 yıl önce bu işe dergilerde müzik yazarak başlamıştım. Müzik tüm hayatım... Şişman da olsam bir hayatım var...
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|