Srebrenitsa dersi
Afrika'nın borçlarını silme muhabbeti üzerine 'sırtlan merhameti' benzetmesini içeren eleştirim çokça olumlu yankı yanında bir iki nazik itiraza da konu oldu. Bunlardan biri Sayın Berat Bozkurt'tu: * Peki hiç mi Afrikalıların suçu yok? Tüm suç batılıların mı? Afrikalılar çok çalışkan, üretken insanlar mı? HIV belasını da kara kıtaya bulaştıran batılılar mı? Bu itiraz, kökten-batıcı aydınımızın benzeri durumlarda yıllardır kullandığı geçersiz susturucu ile aynı: * Batılılar bize şöyle kötülük yapıyor, böyle kötülük yapıyor. Bunları söyleye söyleye kendimize yaptığımız kötülükleri örtmüş oluyoruz. Kendi payıma ülkemize ve toplumumuza düşen vebali görmezden gelmişliğim yok. Esasen akıllı bir yurtsever, eleştiriye önce en yakınından başlar. Fakat ne hikmetse kökten-batıcı aydın sürekli mağdurun kusur ve suçlarından dem vurarak fiilen batının vahşi yüzünü perdeleme görevi yürütür. Kaldı ki 'sırtlan karakteri' esasen suçlu olana yönelik saldırganlığı da tanımladığı için Afrikalıların cürüm işlemiş bulunmaları onlara yönelik acımasız sömürgen ve kemirgen batı yönelimlerini mazur kılmaz. Bir yerde yöneticiler ve hatta yönetilenler suç işledi diye bizim orayı açlığa mahkum kılmamız, üstelik yeraltı kaynaklarını da gasp etmemiz meşru mudur? Şüphe yok ki batının vahşi yüzünü örtenlere inat, kapitalist sistemin temel dinamik itibariyle kaçınılmaz biçimde 'ötekini soymak' üzere şekillendiğini vurgularken bu uygarlık çevresindeki bütün insanları mezalimin ortağı yapmıyoruz. Dünyayı uygarlaştırma kisvesi altında tek kültürcülüğü ve sömürgeciliği küresel strateji olarak benimseyen kapitalist güç ve sistemlere karşı kahramanca mücadele veren sayısız batı insanının varlığını kim, nasıl inkar edebilir? Hem de, pek çok dürüst batılı aydının dünyaya 'evrensel bakış' dersi vermeye devam edişini izlerken! Sıcacık bir örnek; Londra saldırılarında ölenler için düzenlenen bir ayindeki rahibin sözlerini aktaran Guardian gazetesinden: * Bunları yapan insanları caniler veya teröristler olarak adlandırabiliriz. Ama onları Müslümanlar olarak adlandırmamalıyız. Yine aynı gazetede Gary Younge şöyle diyor: * Ne bizim kanımız daha kırmızı, ne omurgamız daha katı, ne de göz yaşlarımız Irak veya Afganistan' daki insanlardan daha bol. Tony Blair, perşembe günü 50' den fazla kişinin ölmesi ve 700' den fazla kişinin yaralanmasından sorumlu tutulamaz. Ancak Irak' ta 100 bin kişinin öldürülmesinden, dolaylı olarak, sorumludur. Ve bu iki olayı birbiriyle ilişkilendirmek, Saddam Hüseyin'le 11 Eylül olayları ya da kitle imha silahları arasında bağlantı kurmaktan çok daha mantıklıdır. Ne var ki bu batılı sağduyu örnekleri, yerküreyi bir adaletsizlik ve mezalim gezegeni haline getiren sistemli sömürgeciliği ve sömürgeciliğin içerdiği benzersiz barbarlığı örtmeye ve dengelemeye yetmez. Bunun da örneği sıcak: Kendi itiraflarıyla sabittir ki; tam da 10. yıldönümünü idrak ettiğimiz Srebrenitsa'daki Müslüman katliamı bizatihi sömürgeci batı iradesinin yol açtığı bir vahşettir. Gerçi ortada Sırp milletinin yüzkarası birtakım kasap maşalar vardır ama bu boyutlarda etnik temizliğin yapılabilmesi, Avrupalı ve Amerikalı siyasilerin kökten İslam nefreti sayesinde mümkün olmuştur. İşte 'Hayatım' isimli kitabında Clinton'un yalın itirafı: * Bosna meselesiyle ilgili ilk görüşmemizde Mitterrand, Sırplara benden daha fazla sempati duyduğunu belli etti. Buradaki katliamların önemli sebeplerinden biri bazı Avrupalı liderlerin Balkanlar' da bir Müslüman devlet görmek istememeleridir.
Londra saldırılarının dumanı halen tütmeye devam ederken Srebrenitsa katliamının yıldönümüne gelip çatmış olmamız insanoğlu için kozmik bir uyarı, bir çağrı niteliği taşıyor. Bu eylemleri de hiç tereddütsüz 'Medeniyetler Çatışması' tasarısı için -tezi için değil- parlak malzeme olarak kullananlara inat söz konusu uyarı ve çağrıyı bir İngiliz gazetesinin derinden algıladığını görüyoruz. Independent dünkü başyazısında, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Avrupa'nın tanıklık ettiği en büyük katliam olarak nitelenen Bosna olaylarından alınması ve Londra'ya uyarlanması gereken bir ders çıkarıyor: * Radikal İslam hakkındaki paranoyamız artarken, Srebrenitsa katliamının yıldönümü bize Avrupa'da terör olaylarının kurbanlarının Hıristiyan ve Yahudiler kadar Müslümanlar da olabileceğini hatırlatıyor.
|