Ne yaptın tertip?
Askerliğe aynı dönemde başlayanlara "tertip" denir ya! Biz de televizyonculuğa birlikte başlamıştık. Kenan Onuk, bizim "tertip"ti. Zordur "genç ölümler"in ardından bir şeyler söylemek... Hele herkesin, bütün Türkiye'nin tanıdığı, sevdiği bir isimse kaybettiğiniz, daha da zorlaşır kelimeler.. Herkesin "malûm"u olan bir hayata dair, en ufak bir "kem" söz söylenmemesi, söylenememesi ise ne büyük bir talihtir "giden" adına... Talih mi? Neler söylüyoruz biz de? Kenan da, bizim "tertip"teki Ömer Dilek gibi acele etti gitmeye... "90 Dakika" bitmeden çıkıp gitmek var mıydı oyundan? Ne yaptın tertip?
Bizim tertip.. 1974 Ağustosu.. İsmail Cem'in TRT'si için açılan sınavları kazanmış ve Ankara'da, Mithatpaşa'daki kursta buluşmuştuk, birbirimizi daha önce hiç tanımayan kırk kişi.. Kimimiz kameraman, kimimiz muhabir, kimimiz spiker olacaktı... Biz "muhabir tayfası"ndandık Kenan'la... Beni daha ilk günden televizyon haberlerine yolladılar. Onun yolculuğu ise radyoyla başlayacaktı. Radyo deyip geçmeyin... TRT'nin "öz evladı" hala radyoydu o günlerde... Hele, Kenan'ın da içinde yer aldığı "acar" ekip, "TRT-2 Haberleri"nde harikalar yaratıyordu. Klasik spiker anlayışı yerine, muhabirlerin kendi haberlerini mikrofonda kendilerinin anlatmaları ve röportajlar yapmaları, kısa sürede "fark" edilmelerini sağladı oradaki arkadaşlarımızın. Özellikle de Kenan'ın... Böylece "televizyon tarafı"nın Kenan'ı keşfetmesi gecikmedi. Lakin... Sanılanın aksine ekrana ilk çıkışı spor haberleriyle olmadı: 1980'lerin başlarında,Türkiye'nin o yıllardaki en "popüler" hekimlerinden biriyle; Onkolog Doktor Haluk Nurbaki ile, ilgiyle izlenen bir sohbet programını gerçekleştirdi. Ekrandaki "ilk" programının temel konusu, yıllar sonra "genç ölümü"nün nedeni olan "kanser"di. Ölüm ve hayat, ruh ve dünya üzerine konuşturdu Haluk Nurbaki'yi yıllarca. Nurbaki, onkolog doktorluğunun yanı sıra, o yıllarda İslami kesimin önemli ideologlarındı. "Kanser ve ölüm" üzerine düşünceleri arasında yer alan şu anlatımı; karşısında oturan Kenan'ı, yıllar sonraki "son anları"nda etkilemiş midir acep? İz bırakmış mıdır belleğinde? Giderken "mutlu" gitmesini sağlamış mıdır? Şöyle demişti Nurbaki: "Pek çok hastanın ölümüne yakın anda birden iyileştiği görülür. Bu olay o kadar sık görülür ki, olaya özel bir isim verilmiş, 'ölüm iyiliği' denilmiştir. Hele ben bir kanser uzmanı olarak, bu 'ölüm iyiliği'ni çok net olarak görmüşümdür. Dayanılmaz ağrıların pençesinde kıvranan ve tıbbi açıdan aciz kaldığım bir çok hastanın, son anlarını en ufak sızı duymadan kapattıklarını tespit etmişimdir.Akciğerleri metastazla dolmuş, nefes alma imkanı kalmamış nice hastalarımın, son anlarını akıl almaz şekilde normal teneffüsle kapattıklarını çok görmüşümdür."
Seksenli yıllarda "kanka"mdı Kenan... Hele Los Angeles Olimpiyatları'nda "çocuklar gibi" şendik. TRT Haber Dairesi Başkanlığı'na getirildiğimde en çok heyecanlanan oydu. Hep omuz başımda durdu. Ne var ki... Kısa bir süre devam edecek kırgınlığımızın nedeni de o görev oldu: Haberleri değiştirmiştik, ama sunum aynı sunumdu. Ben, Kenan'dan "Türkiye'nin ilk anchorman"i olmasını istedim. Bütün "vasıf"ları uygundu. Türk televizyonculuğunda yeni bir sayfa açacaktı. Ama o ısrarlı önerimi kabul etmedi. "Spor"da kalmakta diretti... Spora olan aşkı "her şey"in üstündeydi. Gördük ki... Görüldü ki... Haklı olan oydu... İyi ki de öyle yapmışsın be tertip! İyi ki de!...
En son "Sabah Spor Ödülleri Gecesi"nde görmüştüm. Omzuna dokundum. "Nasıl" olduğunu bildiğim halde sordum: "İyiyim, çok iyiyim!" dedi... Çok da güzel gülümsedi. "İyilik" üstündeydi!..
|