| |
|
|
"Hayat tarzı" denince aklınıza ne gelir?
Londra'yı hedef alan terörist saldırı sonrasında Kraliçe Elizabeth'in Paddington'da bulunan St. Mary's Hastanesi'ndeki yaralıları ziyaret ettikten sonra yaptığı konuşma dikkatinizi çekti mi? Kraliçe, 2'nci Dünya Savaşı'nın bombalanan Londra'sını hatırlatan bir cümle ile girdi konuya. "Benim kuşağım maalesef bu tür sahnelere yabancı değildir" doğrultusunda sözler söyledikten sonra, günlük yaşamlarını aksatmadan sürdüren Londra halkına teşekkür etti. Ve arkasından bana göre en vurucu cümleyi seslendirdi: - Masum insanlara karşı bu vahşi eylemleri gerçekleştirenler bilmelidirler ki, bizim hayat tarzımızı (Our way of life) değiştiremezler. Bu "Hayat Tarzı" (Way of Life) kavramı, Londra'yı hedef alan terörist saldırılara gösterilen tepkiden öteye, tüm dünyadaki şiddet, siyaset ve hatta ekonomik faaliyetler için kilit kavramdır. İngiltere Kraliçesi, "Hayat tarzımız" dediği zaman, bununla "Hukukun üstünlüğü"nden söz ediyor özellikle. Savaşta bile hukuku hasır altı etmeyen, demokrasisini koruyan bir hayat tarzı bu. Nazım Hikmet de 2'nci Dünya Savaşı'ndaki İngiliz denizcinin "Savaşta bile" Churchill'i eleştirebilmek özgürlüğü için öldüğünü yazmaz mı şiirinde? Ama hayat tarzı bununla biten bir kavram değil. Örneğin Türkiye'de laik kültürle yetişmiş kentli kitlelerin "Şeriat Tehlikesi" denildiği zaman alarma geçmelerinin sebebi "Hayat tarzı"nın tehdit altında olduğu endişesi değil midir? Bu hayat tarzının kapsamına İngiltere'de olduğu gibi öncelikle, hukukun üstünlüğü, insan hak ve hürriyetleri, sivil çoğulcu demokrasi pek girmiyor. Bizde başı açık kadınların başlarının açık kalması ve bunun zorla kapanmaması "Hayat Tarzı"nın korunmasıdır mesela. İngiltere'de kimsenin aklına "Hayat tarzını korumak" gerekçesiyle demokrasiyi rafa kaldırmak, post modern darbe yapmak gelmez. Çünkü zaten şiddet eylemlerinin ve her çeşit iç ve dış tehdidin hedefi bu hayat tarzının yıkılıp yok edilmesi değil midir? Bu noktada İngiltere ile Amerika Birleşik Devletleri'nin farkı da ortaya çıkıyor. 11 Eylül 2001 terörist saldırısı sonrasında "Amerikan Hayat Tarzı"ndaki önceliğin, hukukun üstünlüğünü değil "Güvenlik"i korumak olduğu ortaya çıktı. İngilizler güvenliği ancak hukukun üstünlüğünü gözeterek koruyacaklarını vurguluyorlar Kraliçe'nin ağzından. Bunu Hitler'in saldırısına karşı da şimdiki Kraliçe'nin babası olan Kral George seslendirirdi 1939-45 arasında. Ama ABD, terörist saldırıdan sonra, yargısız infazlara başladı. Uluslararası hukukun kurallarını da yok saydı. Dünyaya açık olması ile ve "Göçmenler Ülkesi" konumuyla hayat tarzını belirleyen Amerika, şimdi bir kapalı kutu gibi. Neticede teröristler hedeflerine ulaştılar ve Amerika'nın hayat tarzını değiştirdiler. Sonuçta El Kaide terörünü lanetleyen dünyanın her köşesindeki insanlar, aynı şekilde ABD'deki Bush yönetimine karşı da sevgi ile bakmıyorlar. Bazıları için "Hayat Tarzı" sürekli tehdit altındadır. Bu tehdidi oluşturan öğeler, bazen değişimdir, bazen modernleşmedir, bazen gelenekçiliktir, bazen globalleşmedir, bazen özelleştirmedir, bazen kadın haklarıdır, bazen cinsel özgürlüklerdir. Kısacası biz Türkler de bu "Hayat Tarzı" konusunda artık ciddi tahliller yapmaya başlamalıyız.
|