kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
  » Aktüel Pazar
    Otomobil
    Sinema
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Kazim Kanat @ SABAH
 

Turgut Özal'ı kimler zehirledi?

Beni gece yarısı yanına çağırdı. "Bak evlat" dedi. "Devlet nasıl denetlenir?" Telefonunu kaldırdı "Bana Ulaştırma Bakanı'nı bağlayın" dedi. Gece yarısı yatağından uyandırılan Bakan Veysel Atasoy, "Emredin efendim" diyordu. Özal dedi ki: "Şu an Türkiye'de trenler nereden nereye gidiyor? Kaç yolcu taşıyor? Yükleri nedir? Derhal bildir." Telefonu kapatırken gülümsedi. "Hadi araştır bakalım. Ulaştırma Bakanlığı çalışıyor mu?" Araştırdım ve dedim ki: "Efendim şu an bakanlığın tüm lambaları yanıyor. Arabayla koşar adımla gelen yetkililer çalışıyor." Özal "İyi öyleyse" dedi. "Hadi Semra Hanım'a görünmeden kokoreç yemeye gidelim..." Turgut Özal'ın, sonra da Semra Özal'ın (tam 19 yıl) özel koruması olan Emniyet Müdür yardımcısı Asım Emre ile Turgut Özal'ın ölüm yıldönümünde bunları konuştuk. Sonra yıllardır araştırdığım sorunun cevabını istedim: "Özal'ı kimi zehirledi?" Sevgili dostum Asım, "Çok şey biliyorum ama sadece şunu söyleyebilirim" dedi. Anlattı: "Bir gün Semra Hanım'ın evine Azerbaycanlı bir doktor gelmiş. Demiş ki 'Özal'ı zehirlediler'. Semra Hanım, 'Git şu adamı bul, ne biliyormuş?' dedi. Aksaray'a otele gidene kadar adam kayboldu. Sınırlara haber verdik, adam kuş olup uçmuş gitmiş. Bulamadık..." "Niye?" dedim. "Bilmem ki o dönemde Mesut Yılmaz başbakandı!.." Öyleyse bu eski defteri yeniden açıyorum. "Eyvah oğlum Mozart dinlemiyor" kitabımda bu konuda yazdığım yazıdan birkaç bölümü dikkatlerinize sunuyorum:

BAYRAKLAR YARIYA İNDİ

Başkente bir Beşiktaş maçıydı. İki takım sahaya doğru yürürken (sanıyorum ki hakem Erman Toroğlu'ydu!...) acı haber tez geldi. 'Özal rahatsızlandı, hastaneye kaldırıldı...!' Sonrasını biliyorsunuz. Maç oynanamadı, İstanbul'a döndük. Özal'ın adı geçti mi, bu fotoğraf gözümün önüne gelir. Maç oynanmıyor, bayraklar yarıya inmiş! Çok değil, birkaç yıl öncesinde, Musa Öztürk ile uzun bir gecenin sabahına kadar konuşuyoruz. Dahası o anlatıyor, ben dinliyorum. Tarih bilgisi inanılmaz düzeyde. Bir filozof gibi her olayın yorumunu yapıyor. Sanki bir polis değil (sonradan çok saygın bir milletvekili oldu), bir sosyal bilimci. Ama benim kafamda sorular var. Ankara camilerinde sabah ezanı okunurken kafamdaki fotoğrafı sundum. "Bir cumhurbaşkanının ölümü hemen açıklanır mı?" dedim ve inanılmaz üzüntüler içinde anlattı: "Semra Hanım'ın çığlığını duyduğum an koştum. Eşofmanlarını giymiş ama ayakkabısının bağlarını bağlamak için eğilmiş. İşte o anda yığılmış kalmış... Bir değil, birkaç dakika içinde hastaneye gittim. Ama ölmüştü. Yapacak bir şey de yoktu..." "Saat kaçtı?" dedim. "Sabahtı, 9.00 civarındaydı..." "Dikkatini çeken neydi?" dedim. "Rahmetli Özal'ın ağzından garip köpükler gelmişti..." Sevgili dostum Musa Öztürk devam etti: "Doktorlarla konuştum. 'Kalp krizi geçirenlerde böyle şeyler olmaz...' dediler. 'Peki ne zaman olur?' dedim. 'Bu zehirlenme olayı' dediler!.." Şaşkınlık içindeydim. Öztürk, devam etti: "Rahmetli Özal'ı zehirlediler... Hem de Ortaasya gezisinde zehirlediler..." Çocukluğumdan beri şunu bilirdim. "Padişahların çeşnicibaşıları varmış. Onlar önce yemekleri yerlermiş..." İşte bunu Öztürk'e hatırlattım. Dedi ki: "Konuk olduğu ülkenin cumhurbaşkanı ile sofradaysa, bunu yapmak imkansız. Bu bizim ülkede bile olsa yapılmaz. Özel yemeklerin hepsini kontrol ederdik..." Kafam allak bullak. Anladığım şu; "Özal'ı bir başka ülkenin cumhurbaşkanının sofrasında zehirlediler???!" Anladığımı anlattım. Sonra sevgili Öztürk şunu dedi: "Öyle bir madde veriyorlar ki, bir değil, 5-6 ay sonra tesirini gösteriyor. Vücudun bir yerinde ortaya çıkıyor. Mesela zehirlendikten 6 ay sonra ani bir beyin kanaması ile ölüyorsunuz..."

SAÇI İNCELENEBİLİR
Sevgili Öztürk, ağlamaklı bir halde şöyle dedi: "Rahmetlinin saçından bir tutam kestim aldım. 'Teknoloji her şeyi söyler' dedim..." Sonra donuk gözler ile lafını bağladı: "Özal yaşasaydı, Türkiye'nin önü inanılmaz açılacaktı. Türkiye, dünyanın en saygın ve en güçlü ülkesi olacaktı..." Birkaç yıl önce sevgili Mustafa Öztürk ile konuştum, şimdi yazıyorum. Bir dostun çok özel anılarını yazıyorum. Ama şu soruyu soruyorum: "Özal yaşasaydı, Türkiye nerede ve nasıl olurdu?" Bunu tarihçilere bırakmaya gerek yok. Çok yakın tarihi hep birlikte yaşayarak görüyoruz. Daha dün, Özal'ı reddedenler, bugün "Biz onun mirasçısıyız..." diyor. Sahi... "Sevgili Musa Öztürk yakın tarihimizin bir tanığı olarak, Özal'ı neden yazmaz, neden anlatmaz?" Sevgili dostum Öztürk, yaz, Özal'ı yaz çünkü gençler onun eseri. "Bir gazetecinin keyif aldığı olay nedir?" derseniz, yıllar sonra olsa da "Yazdığının doğru çıkmasıdır" derim. Özal'ın ölümüyle ilgili gerçeği yazdım. Yazı şok etkisi yarattı. O dönemlerde Özal'ın danışmanı olan Vehbi Dinçcan'a sordum; "Bayan Özal çok şeyler söylemek istiyor ama söyleyemiyor..." dedi. Sonra da "Dinle bak" dedi: "Asya ülkelerinin birinin başkentindeyiz. (Ülke ve başkentinin ismi bende saklı). Yemek bitmiş. Salona o ana kadar hiç görmediğim bir garson elinde gümüş tepsi ve bir bardak şerbetle geldi. Özal'a 'Çok yemek yediniz. Bu iyi gelir' dedi. Özal da bardağı yarısına kadar içti bıraktı, tadını beğenmediğini söyledi..." Gazeteci Vehbi Dinçcan, bunu anlattıktan az sonra "Bu garip olay kafama takıldı" dedi. Tekrar başa dönüyorum: O günlerde Bayan Semra Özal, Milliyet'e bir demeç verdi. Dedi ki: "Yaşadıklarımdan eşimin ölümünün normal bir ölüm değil cinayet olduğuna inancım artıyor!.." Semra Hanım bu konuda ısrarla şunları söyledi: "Beş sene kadar önce oğlum Ahmet'i Hacettepe'den bir doktor arıyor. O sırada aldığımız kanla ilgili bir tereddüt var. 'Gelin inceleyin' diyor. Bakmaya gittiğimde hemşire diyor ki, 'Şişe kırıldı'. Beş sene kırılmayan şişe o gün kırılıyor." Semra Hanım'ın bu konudaki son sözü de çok çarpıcı: "Olacak iş değil. Şüphelerimize bir halka daha eklendi. Bu işin peşini bırakmaya niyetli değilim!.." Oysa!.. Semra Hanım bu işin peşini bıraktı. Düşünüyorum da Napolyon'un ölümünü bile siyanür zehirlenmesine bağlayan Fransa bu olayı araştırıyor. Türkiye'de ise herkes susuyor. Hayret!..

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Ozmoz   / 03-07-2005
 O gülü suya koy. Solmasın!   / 19-06-2005
 Dünyanın 7. harikasından mektup var   / 12-06-2005
 Karya Prensesi Ada ve Mefharet Hanım   / 05-06-2005
 Denizde balık boğuldu!   / 29-05-2005
 Yüzbaşı Şeref'in hikayesi   / 22-05-2005
 Bütün düşeşlerin gücü adına!   / 15-05-2005
 Liseli deli kızın hikayesi   / 08-05-2005
 Çayeli'nden öteye!   / 01-05-2005
 Turgut Özal'ı kimler zehirledi?   / 24-04-2005
    Aktüel Pazar Yazarlar
  » Güncel
    Hobi
    Röportaj
    Gurme
    İyi Yaşa
BALÇİÇEK PAMİR
Aşk ve nefret. İnce bir çizgi...
Onlarınki gerçek bir...
MEHMET ALTAN
Perşembe ölen kim?
Perşembe günü 30 Haziran'dı... Hür...
ÖNCEL ÖZİÇER
Peki kendime 'Rüzgarın kızı' diyebilir...
REFİK DURBAŞ
Seferis, çocukluğu ile buluştu
Yorgo Seferis, 13 Mart...
O Picasso'nun gülen kadınıydı
O Picasso'nun gülen kadınıydı
Dora Maar, ünlü ressam Picasso'nun 'ağlayan kadını'ydı. Bugün 79...
Dünya mimarları İstanbul'u kurtarın
Dünya mimarları İstanbul'u kurtarın
Yabancı mimarlar İstanbul'da doğanın iyi korunmadığı, yeşilin çok az...
Basklılar yemeden günde kaç saat durabilir?
İspanya'da hep yeniliyor, içiliyor, konuşuluyor... Dinlendikten...
Sofrada başka dalında başka güzel kiraz
Rengiyle, tadıyla başdöndürücü bir meyve kiraz... Bu yıl doya doya yedik.
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.