|
Fantastik dünyalardan gerçek hayat öykülerine
|
|
KGeçtiğimiz yıl ciddi bir artışla, sinema salonlarında 200 yabancı film gösterime girdi. Çok çeşitli ülkelerin varlığına karşın egemenlik yine Hollywood'da kaldı.
Klasik biçimde "sinema sezonu" diye adlandırılan Eylül-Haziran arasına, artık oldukça canlanan yaz aylarını da ekleyip SİYAD'ın yaptığı gibi 2004 Haziran başıyla 2005 Haziran başı arasındaki 12 ayı dikkate alarak, geçen yılın yabancı filmlerine topluca bakmak ve sonunda "En İyiler" listemi vermek istiyorum. Böylece tüm sinemaseverler, bir yılı topluca hatırlamak ve kendi beğendikleriyle kıyaslamak imkanını bulacaklar. Geçen mevsim, ciddi bir artışla tam 200 yabancı film geldi sinemalara. (24 adet de yerli film). Çok çeşitli ülkelerin (Kore'den Kanada'ya, Arjantin'den Ermenistan'a) varlığına karşın, egemenlik yine Hollywood'da kaldı.
Tarihsel filmlerde patlama Açık hava serüvenleri vardı: John Turteltaub'un "National Treasure- Büyük Hazine" veya Chris Kentis'in kof filmi "Açık Deniz" gibi. Kevin Costner "Open Range-Uzak Ülke"ye yılın tek (ve de başarılı) Western'ini yaparken, Christopher Hampton "Imagining Argentina- Kayıp Hayatlar" ve Tony Scott "Man on Fire-Gazap Ateşi"yle politik soslu filmler sundular. En görkemli türlerden biriyse, sanki küllerinden doğan tarihsel yapımlar oldu. Ve Antoine Fuqua'nın "Kral Arthur", Oliver Stone'un "Büyük İskender", Ridley Scott'un "Cennetin Kırallığı" filmleri hem izlendi hem de oldukça tartışıldı.
İnsan ilişkileri Hollywood ünlü kişiliklere, insan ilişkilerine ve gerçekçi dramlara da eğildi. Özellikle bağımsız sinemacılar... Sofia Coppola'nın "Lost in Translation-Bir Konuşabilse", Gus van Sant'in "Fil", Tom McCarthy'nin "The Station Agent- Hayatın İçinden", Peter Hedges'in "Pieces of April-Annemler Yemeğe Geliyor", Vadim Perelman'ın "The House of Sand and Fog-Sisler Evi", Alexander Payne'in "Sideways", John Sayles'in "Gümüş Şehir", Wim Wenders'in "Bolluk Ülkesi", Asia Argento'nun "The Heart is Deceitful Above All Things-Aldatan Yürek" filmleri, hemen hepsi ilginç bağımsız sinema şölenleriydi. Kimi çok ünlü sinemacılar da bu çabalara katıldılar: Steven Spielberg'in "Terminal", Norman Jewison'un "The Statement- İnsanlık Suçu" ve özellikle Mike Nichols'un "Closer- Daha Yaklaş"ı gibi...
Gerçek kişilikler Ve de parlak biyografiler izledik. Hem kimi çok önemli kişilikleri, hem de çoğu zaman tüm bir dönemi tanımamıza imkan veren... Marc Forster'in "Finding Neverland-Düşler Ülkesi", Martin Scorsese'nin "The Aviator-Göklerin Hakimi", Clint Eastwood'un "Milyonluk Bebek", Taylor Hackford'un "Ray", Bill Condon'un "Kinsey", Stephen Hopkins'in "Karşınızda Peter Sellers" filmleri gibi.
Serilerin yeni bölümleri Amerikan filmleri arasında başı aksiyon ve fantastik türde filmler çekti. Seriye dönüşmüş filmlerden serinin üçüncü filmi, Alfonso Cuaron imzalı "Harry Potter ve Azkaban Tutsağı", Sam Raimi imzalı "Örümcek Adam-2", Renny Harlin imzalı "Exorcist: Başlangıç", Paul Anderson imzalı "Alien Predator'a Karşı", David S. Groyer imzalı "Blade: Trinity" ve de tam 6 bölümü tamamlayan ve üç kuşağa yayılan George Lucas imzalı "Star Wars- 3. Bölüm: Sith'lerin İntikamı" farklı başarı düzeylerinde olsalar da meraklılarını salonlara çektiler. Steven Soderbergh "Ocean's 12", Paul Greengrass "Meduza Darbesi- The Bourne Supremacy" ile iki devam filmi sundular.
Yeni fantastik kahramanlar Fantastik sinemada yeni kahramanlara kavuştuk: Guillermo del Toro'nun "Hellboy", Kerry Conran'ın "Sky Captain ve Yarının Dünyası", David Thowy'nin "Riddick Günlükleri", Francis Lawrence'ın "Constantine", Pitof'un "Kedi Kadın", Rob Bowman'ın "Elektra" gibi filmleri sayesinde... Hemen hepsi çizgi-romanlardan alınmış bu filmlerin yanı sıra ilginç uyarlamalar da vardı: Alex Proyas'ın "Ben, Robot", Brad Silberling'ın "Talihsiz Serüvenler Dizisi" gibi... Kimi filmler yeniden çevrimlerdi: Frank Oz'un "Stepford Kadınları", Jonathan Demme'in "Mançuryalı Aday", John Moore'un "Ankanın Uyanışı" veya kendi filmlerini Hollywood'da ikinci kez çeken Japon yönetmenleri Takeshi Shimuzu'nun "The Grudge- Garez" ve Hideo Nakata'nın "Halka-2" filmleri gibi...
Psikolojik ya da klasik polisiyeler Kimi bilim-kurgusal psikolojik gerilimler izledik: Brad Anderson'un "Makinist", Omar Naim'in "Son Kurgu", Eli Roth'un "Cabin Fever-Dehşetin Gözleri" filmleri gibi. İyi polisiye gerilimler vardı: David Koepp'in "Gizli Pencere", Joseph Ruben'in "The Forgotten- Gizemli Parçalar", James Van'ın "Saw-Testere", John Palson'un "Hide and Seek-Saklambaç", D. J. Caruso'nun "Taking Lives-Hayatın Benim", Wes Craven'in "Cursed- Lanet" filmleri gibi. Gizemli gerilimlerde M. Night Shyamalan'ın "Köy" filmini ise içerdiği inanılmaz merak duygusu ve olgun sinemasıyla tam bir başyapıt sayıyorum. Daha klasik polisiyelerde ise Sydney Pollack'ın "Çevirmen", Pieter Jan Brugge'nin "The Clearing-Tehdit", Jean-François Richet'in "Assault on Precinct 13-Baskın" ve özellikle Michael Mann'in modern kent destanı "Collateral"ı oldukça başarılı buldum. Haftaya bu genel bakışa devam edeceğiz.
|