| |
|
|
'Özel haber' kolay değil
Haber ne zaman 'özel' olur? Gazeteci, kaynağının sapasağlam, bilgilerin sadece kendisinde bulunduğuna emin olduğu zaman. Yoksa 'özel haber' enflasyonu olur.
Bugün ana konumuz, gazetecilerin haber rekabet koşulları. Sabah'ın 15 Haziran tarihli ön sayfasında Özel Öğrenciye Faizsiz Kredi başlıklı bir haber yayınlandı. Betül Kotan imzalı haberde, Milli Eğitim Bakanlığı'nın yeni teşvik önerileri"nden söz edilmekteydi: Öğrenciye faizsiz kredi, KDV'nin yüzde 8'den 1'e düşürülmesi, özel okul sayısının artırılması gibi. Haber, aynı gün, başka gazetelere de farklı hacimlerde yansımıştı. Geçen Pazartesi, bir Hürriyet okuru, Okur Temsilcisi'ne şöyle yakındı: "Özel okullara indirimle ilgili manşetiniz... Nasılsa, aynı gün birçok gazetede çarşaf çarşaf yer bulan, hatta manşet olan haber (Zaman manşet, Milliyet 1. sayfa, Vatan 1. sayfa, Sabah 1. sayfa) Hürriyet'te 'ele geçirme' (özel, yb) haber olmuş. Koskoca Hürriyet yazı işleri, herkeste bulunan bir haberi nasıl böyle değerlendirebilir? Sizi birileri kandırıyor mu?" Hürriyet ombudsmanı Doğan Satmış, muhabir Kamuran Zeren'in yanıtına da yer vermişti. Şöyle savunuyordu 'özel haber'i Zeren: 'Ben başından beri haberin peşindeydim. 'Hürriyet'e özel' olan haberi oluşturan Maliye Bakanlığı'na gönderilen yazının diğer gazetelerce de haberleştirilmesi, Milli Eğitim Bakanlığı Basın Müşavirliği ön bürosunda çalışan bir görevlinin, yetkisinde olmayan densizliğinden kaynaklandı. Bu kişi, fotokopisini alması için kendisine verilen yazıyı, çoğaltıp art niyet içermediğini düşünmek istediğim bir gerekçe ve nedenle, sizin de sözünü ettiğiniz diğer gazetelerin muhabirlerine verdi. Haberin başka gazetelere sızması, az kalsın bu görevlinin başına dert açacaktı. Bunu bir Hürriyet mensubu olarak ben istemedim' dedi. Bu savunmaya Sabah muhabiri Betül Kotan sert tepki gösterdi. Okurları 'haber yarışı'yla ilgili daha çok aydınlatmak için Kotan'ın açıklamasını aktarıyorum: "Hürriyet Gazetesi eğitim muhabirinin okur köşesinde bu soruya verdiği yanıtta, haberin, "kendine ait bir özel haber" olduğu öne sürülüyor ve biz diğer gazetecilere Bakanlık ön bürosunda bulunan bir şahıs tarafından (haberin) el altından verildiği iddia ediliyor. Haberi yazan diğer meslektaşlarım gibi ben de bir eğitim muhabiri olarak Bakanlığın özel okullarla ilgili bir çalışma yürüttüğünden haberdardım, konuyu yakından takip ediyordum. Haberin yazıldığı günün sabahı, ısrarlarım sonucu Milli Eğitim Bakanlığı'ndaki kaynağım beni arayarak, istediğim bilgileri verebileceğini söyledi. Ben de sabah saatlerinde Bakanlığa giderek haberim için gerekli bilgi ve belgeleri toparladım. Ayrıca birkaç Bakanlık bürokratı ile görüşerek de konunun detaylarını tamamlamaya çalıştım. Hürriyet muhabirinin haberin bize 'fotokopi çeken bir memur tarafından verildiği' iddiası tamamen gerçek dışıdır. Hürriyet muhabiri de aynı şekilde konuyu yakın takibe almış ve kendi kaynağından gerekli bilgileri toparlamış olabilir. Ancak örnek olduğuna inandığım kıdemli bir meslektaşımız tarafından bize böyle bir ithamda bulunulması hepimizi üzmüştür." Zeren'in açıklamasını ben de tuhaf bulmuştum. Gazetecinin, haberinin sadece kendisinde (özel) olduğuna yüzde yüz emin olamayacağı haller, durumlar vardır. Rekabet sıkıdır ve emin olmayı, olmadıkça da temkinli davranmayı gerektirir. Zeren'in, diğer muhabirlerin her nasılsa haberi ele geçirmesinde 'sorumlu teşhir etmeye' çalışması, başkasına kullandığı densiz tanımlamasına tam uyan bir tavır olmuş. Kendisi o haberi nasılsa ele geçirmiş, kimse sorgulayamaz; dolayısıyla kendisinin de muhabir arkadaşlarının haberi yakalama biçimini sorgulayarak anlamsız bir savunmaya hiç girmemesi gerekirdi. Oysa okurlara 'haber yarışı'nın acımasızlığını anlatıp, "onlar da bulmuş, aferin, ben kendime fazla güvenmişim" demesi, meslek ahlakı adına çok daha dürüstçe olacaktı.
|