Sürecin meyveleri
Avrupa Birliği'ne temsil ettikleri açısından sıcak bakmamak pekala meşru bir siyasi duruştur. Buradan yola çıkarak Türkiye'nin üyelik sevdasından vazgeçmesini istemek, imtiyazlı ortaklık türünden bir ilişkiyle yetinilmesini savunmak da tutarlı bir siyaset anlamına gelir. AB'ye ve o Birlik'te Türkiye'nin üyeliğine neden karşı çıkıldığının ise anlatılması gerekir. Dahası bazılarının yaptığı gibi AB üyeliğini istememenin gerekçesi olarak AB'nin Türkiye'yi üye almayacağı iddiası yetmez. Ortaya çıkan gerçekleri görmezden gelmekle de olmaz. Müzakere çerçevesinin açıklanmasıyla sonuçlanan son Komisyon toplantısı bu bakımdan hayli göz açıcıydı. AB'nin içinde bulunduğu derin ve belki de yaşamsal krize rağmen Komisyon, 17 Aralık kararının arkasında durdu. AB ile ilişkilerde kurumsal boyutun ne denli önemli olduğu da bu şekilde bir kez daha kanıtlanmış oldu. Komisyon kavga döğüş bu kararı verirken, AB süreci içinde Kıbrıs konusundaki siyaset değişikliğinin olumlu sonuçları da nihayet ortaya çıkmaya başlıyordu. İslam Konferansı Örgütü'nün Dışişleri Bakanları toplantısına KKTC, Annan Planındaki adıyla yani Kıbrıs Türk Devleti olarak katıldı. Kıbrıslı Türkler'in tecrit edilmişliğinin kaldırılması için adımların atılması, temaslar kurulması da ilk kez istendi. Serdar Denktaş'ın İKÖ zirvesinde söylediği gibi yakında İsrail de Ercan'a uçak indirebilir. Benzer şekilde Başbakan Erdoğan'ın ziyaretinde Azerbaycan, Kıbrıs'a uçak seferleri başlatılması ve KKTC pasaportluların Azerbaycan'a rahatça giriş yapabilmeleri için adım atacağını belirtti. Ayrıca ticaret, turizm ve kültür gibi alanlarda temas kurulacaği sözünü de vermiş. Milliyet gazetesinden Semih İdiz'in doğru ve yerinde tespitiyle Azerbaycan'ın bu yaptıkları önemli ancak geç ve yetersizdir.
Rusya'nın KKTC engeli İdiz'e göre "KKTC konusu gündeme geldiğinde Azeriler'in aklına hemen Karabağ geliyor. KKTC'yi tanımalarını engelleyen başlıca neden de bu. Ancak BaküCeyhan boru hattının hayata geçmesi nedeniyle iki üke arasındaki ilişki artık kaçınılmaz olarak stratejik bir önem kazanmış bulunuyor." Dolayısıyla Türkiye nasıl Ermenistan sınırını açmayarak, Azerbaycan'ı kollayan ciddi bir fedakarlıkta bulunuyorsa, Azerbaycan'ın da stratejik ilişkiye uygun davranış içine girmesi gerekiyor. Bu noktada hükümetten beklenen, Rusya ziyaretindeki kepazeliğin tekrarına izin vermemektir. Bu kez zirve sonuç bilgirgesine girmeyen Kıbrıs Türk Devleti ifadesinin, bir sonraki İKÖ zirvesinde sonuç bildirgesinde yer almasını sağlamaktır. Hatırlanacağı gibi o ziyaret sırasında tüm gazetelere Putin'in Kofi Annan'ı aradığı ve Kıbrıs Türkleri'nin durumundan üzüntü duyduğunu belirttiği haberi sızdırılmıştı. Yedi ay sonra Rusya halen Rumlar'ı kıyasıya eleştiren Genel Sekreter'in raporunun Güvenlik Konseyi'ne gelmesini engelliyor. Gerek İKÖ'de gerek Azerbaycan'ın politikasında ilk işaretleri gelmeye başlayan değişimin ise tek nedeni var. Kıbrıs Türkleri'nin bu hükümetten de aldıkları destekle Annan Planı'na olumlu oy vermeleri. Referandum sonucunda Türkiye otuz yıldır belki de ilk kez tüm dünyada siyasi açıdan haklı taraf olarak görülmeye başladı. AB'nin Kıbrıs konusunda verdiği sözleri tutmadığı vakıa olmakla birlikte Rumlar'ın manevra alanının giderek daralacağına da şüphe yok. Özellikle Azerbaycan'da görünüşte başlayan siyaset değişikliğinde AB ve ABD'nin hiçbir dahli olmadığını söylemek ise herhalde kolay değildir. AB projesi, Türkiye'nin daha müreffeh, huzurlu ve hem kendiyle hem de dünyayla barışık olmasını sağladığı ölçüde desteklenmesi gereken bir siyasettir. Karşıtların ise ikna edici olabilmek için bu hedeflere başka nasıl varılacağını anlatmaları gerekir.
|