100. Yıl Kongresi!
Bu gazetenin sayfalarında futbolla ilgili son yazımız, geçen sezonun son maçının oynandığı gün yayınlanan "Hagi'ye veda!" yazısıydı. (Bizce teknik direktörlüğü, futbolculuğu kadar başarılı olan "yalnız adam"la ilgili o son yazı.. Sessiz göz yaşlarının müsebbibi o kırgın satırlar..) O son yazının o gün yazılması kaçınılmazdı. Bu son yazının bugün yazılması da kaçınılmazdır.
O son yazının başlığı "Hagi giderse biz de gideriz!" demek içindi. Ne demek istediğimizi herkes anladı. Anlamayanlar bu renklerin ifade ettiği değerlerden habersiz olanlardı kuşkusuz.. Demiştik ki: "Tamam.. Hagi de gider! Ama, onunla birlikte biz de gideriz buralardan. Sevgiler, vefalar, duygular, aşklar, öfkeler, heyecanlar, cesaretler, isyanlar, saygılar, hüzünler yerlerini boşaltmışken; bütün koltuklar dolsa ne yazar!" Bütün bu duyguların "adam"ını, sıradan bir teknik direktör gibi uğurlayamazdı bütün bu duyguların "taraftar"ları.. O zaman ne anlamı kalırdı o tribünlerde oturup "yeni zaferlerin efsaneleri"ni beklemenin? Onlar da böyle uğurlanacak ve yaşananlar böyle unutulacaksa şayet! Ama.. Öyle olmadı!.. Bu satırların yazarı, öncülük etti.. Bu ülkeye dünyaları bağışlayan adam, milyonlarca televizyon izleyicisinin "ekran veda"sıyla ve "Galatasaray vefa"sıyla uğurlandı zafer alanlarının hatıralarından.. Yeniden gelene kadar! Çünkü öyle söylemişti o gece ki veda şarkısı: "Aramızda yaşanacak yarım kalan bir şeyler var!"
Evet.. O yazının "o gün" yazılması kaçınılmazdı. Bu yazının bugün yazılmasının kaçınılmaz olduğu gibi.. Galatasaray "bugün" zor günlerden geçiyor. Sorun, "Yüzüncü Yıl"da şampiyonluğun kaybedilmesinden filan kaynaklanmıyor.. Ama belki de ilk defa, bir şampiyonluğun kaybedilmesi "hayırlı" bir başlangıcın kapısını açıyor. Galatasaray şampiyon olmuş olsaydı, belki de bugün var olan sorunların hiç biri konuşulmuyor olacaktı. Ve çok kısa bir süre aynı sorunlar, katlanmış olarak kapıya dayanacaktı. Sorun, büyük ölçüde ekonomiktir. Kulübün boğazını sıkan borçlardır. Biliyoruz. Ama, o krizin yarattığı bir başka sonuç daha vardır ki; o Galatasaray gibi büyük bir kulüp için çok daha yaşamsaldır: Galatasaray, hızla "lobi" gücünü yitirmektedir. Hem içeride, hem dışarıda.. Şampiyonlar Ligi'ne katılmasının engellenmesi, Seyrantepe süreci, Ribbery olayı; aslında hep aynı sorunun yan sonuçlarıdır. Bilinenleri yinelemeye gerek yok. Önemli olan bundan sonra ne yapılacağıdır.
Bu yönetim yıpranmıştır. Kan değişimi bütün taraftarların ortak dileğidir. Ancak.. Yönetim değişikliği de tek başına çözüm değildir.. Ondan önce çok daha "radikal" adımlar atılmak zorundadır. Yarınları umutlu ve aydınlık kılacak bir çıkış yolu vardır. O "çözüm"e geçmeden, iki şeyi de ayırt etmek gerekiyor: Yönetime kızılabilir. Ama bu Galatasaray'a küsülmesini gerektirmiyor. "Saygı" duyulacak başka "taraftar duruş"ları olsa da, taraftarın yeri tribünlerdir. Yeni hocasıyla, eski-yeni futbolcularıyla onların sahadaki mücadelesine omuz vermektir. Yalnız bırakmak olmaz.. Sonuçta, hayat devam ediyor.. Ama; bu destek, sorunların çözülmesi çabalarını erteletmez. Erteletmemelidir. Çözüm şudur: Galatasaray taraftarları -yalnızca üyeleri değil, tüm taraftarları-; acilen ve derhal, "olağanüstü kongre" toplamak için çağrıda bulunmalı, harekete geçmelidir. Bu kongre, yönetim değişikliğini amaçlayan sıradan bir kongre olmamalıdır. Hatta, seçimsiz bir kongre olması, asıl sorunun temeline inilmesine fırsat verir. Mümkünse, bu eylül ayında, -lise binasının dışında- en az 9 bin üyenin katılımıyla "Yüzüncü Yıl Olağanüstü Kongresi" toplanabilir. Alt başlığı "Dönüşüm Kongresi" olacak bu tarihi toplantı, Galatasaray yönetiminin içinde, "Ekonomik Reform Hareketi"ni hayata geçirecek "özerk" bir yapı oluşturabilir. Galatasaray'ın "dışarıda" kalan büyük "girişimci" potansiyelini sisteme dahil edecek yeni oluşum, kısa sürede krizden çıkışı sağlamak bir yana, beklenmedik bir "sinerji" ve ekonomik güç yaratabilir. Öteki kulüplerimize de örnek olacak yeni bir modeli hayata geçirerek! Öyleyse, haydi kongreye!
|