|
|
Zorla ve kontrollü sivilleşme
Yaklaşık iki yıldır bu köşeden kanunla, yasayla topluma dayatılan yarı resmi sivil toplum kuruluşlarının geldikleri noktaya, zararlı oldukları noktaya dikkat çekiyorum. Fakat, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Sabancı'nın son açıklamaları olayı çok güzel özetliyor. 'Yasayla sivil toplum kuruluşu olunmaz.' Ticaret ve sanayi odaları, borsalar, birlikler ve esnaf kuruluşlarının Türkiye'deki durumu bir avuç tabakaya makam, mansıb, para, pul kazandırmaktan öteye geçmiyor. Yasaya sığınarak yola çıkanların 'ağalık sistemleri' ne üye olmak zorunlu, sığınacak başka alternatif yok. Üye aidatı ödemek mecburi başka kaçar yolu da bulunmuyor. Halbuki bunlara alıcı gözüyle bakılsa, özelleştirilmesi zorunlu hale gelen kamu kurumlarından farklı olmadıkları görülecektir. Arkadan bir de yine yasa zoruyla, Devlet Bakanımız Kürşad Tüzmen kaptanlığında en hakiki sivil toplum kuruluşu olarak İhracatçı Meclisleri geliyor ki, Avrupa Birliği (AB) ile müzakere sürecine buradan da üçüncü alternatif olarak bir temsilci gönderilmesi söz konusu olabilir. Malum olduğu üzere, Türkiye Odalar Borsalar Birliği (TOBB) ile TÜSİAD arasında AB müzakereleri esnasında kimin sivil toplum kuruluşlarını temsil etmesi gerektiği yönünde bir tartışma var. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıkoğlu, 'Sivil toplum kuruluşlarının çatı örgütü biziz' mealinde açıklamalarına karşılık, TÜSİAD Başkanı Ömer Sabancı, Türk özel sektörünün müzakerelere katılımının AB modeli benzeri olması gerektiğini dile getiriyor, 'Başkalarını görmediğimiz gibi kendimizi de iş dünyasının tek temsilcisi olarak görmüyoruz' diyor. Yani AB yolunda kimin iş dünyasını temsil edeceği hususu karışık. Yarı resmi bir sivil toplum kuruluşu TOBB mu, TÜSİAD mı, MÜSİAD mı?
|